Vakıf Katılım web

​BATI İLE DOĞU ARASINDA

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Uçak inişe geçince şehir daha bir gösteriyor güzelliklerini.

Uçak inişe geçince şehir daha bir gösteriyor güzelliklerini. Tarlalar ve onları kucaklayan ormanlar, uzayıp giden akarsular, aralarında irili ufaklı yerleşim yerleri. Yeşilin hâkim olduğu bu kuş bakışı resimdeki her şey uyum içinde. Araziler cetvelle çizilmiş gibi düzgün ve birbiri ile kavgalı değil tarlalar. Aklıma bizim memleketin birbirini kovalayan şekilsiz tarlaları, el değmemiş arazileri geldi. 

Paris’in Charles De Gaulle Hava Limanı çok büyük. Uzun bir yürüyüş ile geldiğimiz polis kontrolünde sıra var ama kavga yok, herkes hakkına razı. İnsanlar konuşmuyor, ekranlar her şeyi söylüyor. 

Şehir sakin, caddeler temiz. Şehrin siluetini bozan uzun yapılar yok. En büyük binalar, üniversitelere ve fabrikalara ait. Bizdeki büyük binaları düşündüm. Trafik yoğun ama akıcı, insanlar trafik kuralları konusunda son derecede dikkatli, ciddi cezalar varmış.

 Beyin kanaması geçiren yeğenimizi ziyaret için Paris’in en büyük araştırma hastanelerinden birine gidiyoruz. Bina ve donanımı, bizim yeni hastanelerimizden iyi değil. Fark kural algısında ve insan ilişkilerinde. Koca binada dolaşıyoruz, adım başı güvenlik görevlisi yok, sorgulayan yok, acilde bağıran yok, doktorlarla mücadele yok. Çeşit çeşit insanlar sakin, saygılı. Bekleyenlerin çoğu okuyor. 

Kiliselere Giden Yok Ama

Yoğun bakım hekimi, hastaya hâkim, yarım saat boyunca tüm sorularımızı itana ile cevaplıyor. Gözleri gülen hasta bakıcıları, işlerini severek yapıyorlar. Dilek’imizle göz göze geliyoruz, yükselen kalp atışları bizi hissettiğini gösteriyor. Sağlık da hastalık da O’ndan. 

İbadet için bodrumlara gitmeye gerek yok, giriş katında bir odanın bir kısmını kiliseye, kalanını mescide ayırmışlar. Bu ortak mekânda gönüllerin yöneldiği Makam da aynı zaten.

Mesleğimiz gereği, hastanenin psikiyatri ve psikoloji servislerini geziyoruz. Buralar en kalabalık üniteler. Bağımlılık servisi en yoğun olanı. Sohbet ettiğimiz hocanın söyledikleri ilginç: “Psikolojik sorunlar, ruhsal çöküntü hat safhada. Hastalarımızın çoğunda hayatın anlamı ile ilgili sorunlar var. İnanç derinliği azaldı, kiliselere giden yok…”   Belli ki aşırı düzen ve kurallı hayat, ruhları tatmin edemiyor. Diğer yeğenimizin işyerini ziyaret ediyoruz. Kurallar hâkim, devlet vatandaşına güveniyor, beyanını esas alıyor. Yanlış yapana anında cezası veriliyor. 

Alınan Mesafe Eksikleri Görmeyi Engellememeli

Batı ile doğu arasındaki kadim fark belli. Batı insanı, metafizikten, duygulardan, ruhtan uzak bir ahlakın peşinde olagelmiştir. Günlük yaşamın maddi kurallarını, standartlarını yerleştirmiş ancak önemli bir ruhsal boşluğa düşmüştür. Zira ruhları, yeryüzünde bulunmanın, ölümün ve yaşamın hakiki anlamının peşinde. 

Doğu insanı ise maddi dünyaya değil gayb âlemine yönelmiş, ruh dünyası ile iç içe olmuştur. Ve ilginçtir bugün Doğu toplumları, toplumsal kurallarını yerleştiremedikleri gibi, başarılı olmaları beklenen ahlak alanında da ciddi zaaflar yaşamaktadır. Dolayısıyla batı toplumunun kaybı ruh alanında, doğu toplumunun kaybı hem maddi düzen ve gelişmişlik hem de ahlak alanındadır. Bilge devlet adamlığı kişiliği ile batının çorak topraklarında İslam’ın yeşermesinde tesiri olan Merhum Aliya İzzet Begoviç, buna dikkat çekmek için Doğu İle Batı Arasında İslam eserinde; “İslam çok güzel de Müslümanlar bunun neresinde” diye soruyor. 

Takip edenler bilir, ülkemizin son yıllarda hemen her alanda aldığı mesafeyi gururla yazıyoruz. Ancak gönlümüzü çalan vatana olan sevdamız ve toplum olarak aldığımız yolun motivasyonu, esasen almamız gereken mesafeye odaklanmamız ve eksiklerimizi hızla gidermemizi gerektiriyor. Bunun için batılı şehirlerdeki yerleşmiş düzen ve standartları yakalamamız, insani değerlerdeki aşınmanın toplumlara verdiği zararı iyi okumamız gerekiyor. 

Zira ahlak başta olmak üzere insani değerlerdeki zedelenmeyi üzülerek gözlüyoruz. Bunun için trafiğimize, kamu ile ilişkilerimize, okuma düzeyimize ve çeşitli toplumsal standartlarımıza bakmak yeterlidir. Öteki için kaygılanmaya odaklanan bir ahlakın ve inancın temsilcileri olarak bu durumu kabul edemeyiz. Bunun için toplumdaki rolümüzün hakkını vermemiz, inandığımız gibi yaşamamız, düşünmemiz, okumamız, sorgulamamız ve nihayet medeni yaşamın gerektirdiği kaliteli bir davranış alışkanlığını yakalamak için aktif bir çaba içinde olmamız şarttır. Zira dünyada şiddetin giderek arttığı günümüzde toplum olarak daha iyi olmanın sevdasıyla çarpan gönüllerin birliğine ihtiyacımız var.