AZARLA-MA!

Aslı SERTDEMİR 06 Şub 2022

Aslı SERTDEMİR
Tüm Yazıları
Kınadığımız hayatlardan, inanamadığımız mide bulandıran ilişkilerden Esra Erol sayesinde haberdar oluyoruz.

Kınadığımız hayatlardan, inanamadığımız mide bulandıran ilişkilerden Esra Erol sayesinde haberdar oluyoruz. Geçtiğimiz hafta içi yine bol kınanacak konu ve konukları ile yayındaydı. Fakat bu sefer yayına aldığı 18 yaşındaki konuğu, programın ortasında yayında yüzünü göstermek istemedi. Esra Erol ağlayarak yüzünü kapatan konuğuna, “Keşke aynı tepkiyi baban yaşındaki adama, kendini korumak içinde verseydin…” diye başlayan azarlaması, uzun süre devam etti… Yayın sonrası ilk Hazal Kaya, sonra birçok isim “Programına çıkmak istemeyen birini böyle zorlayamazsın!” diye Esra Erol’u kınadılar. Yayının tamamını izledim… Esra’nın tek kelimesinde “Yüzü göster! Yayına çık!” zorlaması yoktu. Hatta stüdyodan çıkarılmasını ve çekilmemesini bile istedi. Söylediği her kelimeye de katılıyorum. Amma velakin, ben azar ve paylamaya karşıyım. Anne ve babası dışında kimse kimseyi azarlayamaz. Akıl verebilir, nasihat edebilir, uyarabilir ama azarlayamaz.          

Film değil!

Son yıllarda Türk biyografi filmleri art arda çekiliyor. Ve çoğu büyük ilgi görüyor. Ayla, Kelebeğin Rüyası, Müslüm, Naim Süleymanoğlu gibi çok film izleyicisinden tam not aldı. Çarşamba günü de Dilberay’ın galası yapıldı. Ve dün vizyona girdi… Açık konuşmam gerekirse; Dilberay’ın filminin “neden” çekildiğini merak ediyordum. Netice o bir Fatma Girik, Halide Edip Adıvar ya da Ajda Pekkan değildi. Kızmayın ama birçok kişi için Dilberay, “Tavukları Pişirmişem” türküsü ya da Cüneyt Özdemir’in “zorunda mıyım?” esprisinden ibaretti. Onun hayatında, filmi çekilecek kadar önemli ne vardı?  Zor bir hayatı olduğunu ve dram izleyeceğimi az buçuk biliyordum. Ama bu denli üzücü bir hikaye beklemiyordum. Daha filmin ilk dakikalarında, arkamda oturan Dilberay’ın yakınları feryat figan ağlayarak salonu terk etti. Bazı sahnelerde ben bile salondan çıkmamak için kendimi zor tuttum. Hayatı, büyük dersler çıkarılacak nitelikte. “Eskidenmiş” ya da “Film işte…” deyip geçemiyorsun. Çok yakın geçmişi, gerçek bir dramı anlatıyor. Ve hala bir yerlerde benzer hayatları yaşayanları, hatırlatan tüyler ürperten bir filmdi.      

Bu dert bitmez!

Dolaplar dolusu kıyafetimizde olsa, biz kadınların “Ne giyeceğiz?” derdi bitmez. Saatlerce dolap başında oturup, aval aval kıyafetlerimizi seyrederiz. Ayaklarımıza kara sular inene kadar mağaza, mağaza gezeriz. Kredi kartında kuruş kalmayana kadar harcarız. Yine giyecek bir şey bulamayız.                      Hele bir de nişan, düğün, özel geceye hazırlanıyorsak, aranan elbise bulunana kadar gözümüze uyku girmez. Kadınlar çok iyi bilir ki; abiye ve gece elbiseleri bu çilenin en üst seviyesidir.  Gülşen; don, sütyen sahneye çıkıyor diye çok da kızmamak lazım. Çıkar tabi… Kolay mı, her hafta gece kıyafeti, abiye bulmak? Valla ben şarkıcı olsam, evimin bir odasına en sevdiğim tasarımcıyı yerleştirirdim. Ve muhtemelen o kişi Hasan Altın olurdu. Adam, elbiseleri ile Yıldız Tilbe’yi bile en şık kadınlar klasmanına soktu. Ebru Yaşar’ı altın bir heykelcik gibi sahneye çıkardı. Çağla Şikel’i gündüz kuşağının en şık kadını yaptı. Beyaz elbisesiyle Seda Sayan’ı peri kızına çevirdi. Her kadına lazım!