AVRUPA SEÇİMLERİ SONRASI ALMANYA'DA HÜKÜMET KRİZİ

Ozan CEYHUN 05 Haz 2019

Ozan CEYHUN
Tüm Yazıları
İlk olarak "Tüm okurlarımızın ve İslam Aleminin Ramazan Bayramımız mübarek olsun". Maalesef dünyanın birçok köşesinde Müslümanlar bir bayramı daha acılar içinde, baskılar altında, yoksulluk içinde geçirmek zorundalar.

Suriye’de ve Yemen’de çocuklar bir bayramı daha yaşayamadan yaşamak zorundalar. Avrupalı Müslümanlar için de yaşam kolay değil. Her seçimde aşırı sağcı ve solcu popülist partilerin ve grupların “propaganda malzemesi” olarak istismar edilmekteler. Avrupalı Müslümanlar için Avrupa’da yaşam her geçen gün daha da zorlaşmakta. Avrupa’da tarihten ders çıkaramamış ya da ders çıkarmak istemeyen kesimler yine Avrupa’yı yeni bir “karanlığa” doğru sürüklemeye çalışmaktalar. Geçmişte “kahverengi” ve “siyah” üniforma giyenlere özenenler en son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde olduğu gibi seçmenlerin desteğini alarak Avrupa demokrasisini her geçen gün daha fazla tehdit etmekteler. Avrupalı Müslümanlar tüm bu gelişmeleri kaygıyla izledikleri bir Ramazan Bayramı yaşamaktalar.

Avrupa Birliği, Avrupa Parlamentosu Seçimlerinin ardından önümüzdeki beş yıllık dönemi organize etmekle meşgul. 

Avrupa Birliği’nden ayrılmayı bir türlü başaramayan ancak “Brexit” taraftarlarının son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde büyük bir zafer kazandığı İngiltere’yi ise dünden beri ziyaret etmekte olan ABD Başkanı Donald Trump, İngilizlere “Boş verin bu Avrupa Birliği’ni, anlaşmasız bile olsa bir an önce ayrılın” tavsiyeleri vermekte.

Ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından Fransa’da ufak “depremler” yaşanırken, Almanya’da beklediğimiz büyük “deprem” gerçekleşti. AB’nin en istikrarlı ve güçlü ülkesi Almanya’da federal hükümeti oluşturan “büyük koalisyon” küçük ortağı sosyal demokratlar (SPD) nedeniyle ciddi sorunlar yaşamakta. 

SPD, Almanya’nın ikinci büyük “merkez” partisi ve Almanya’nın savaş sonrası tarihinde Willy Brandt, Helmut Schmidt ve Gerhard Schröder gibi şansölyeler ile Almanya’nın dünya çapında önemli bir yere gelmesini sağlayan siyasi güç artık çok güçsüz bir durumda. Son sosyal demokrat şansölye ve SPD Başkanı Gerhard Schröder’in ardından tam 9 başkan eskiten SPD sürekli üye ve seçmen kaybeden bir parti olarak artık ufak bir parti haline geldi. 

SPD, katıldığı son federal seçimlerde her seferinde daha büyük bir yenilgiye uğradı. Aynı şekilde eyalet meclisi seçimlerinde de uğradığı yenilgiler sonucunda birçok eyalet hükümetini kaybetti. Son olarak da Avrupa Parlamentosu seçimlerinde tarihinin en büyük hezimetine uğrayarak yüzde 15 civarında seçmene sahip bir parti olarak Yeşiller’in çok gerisinde kalan diğer ufak partiler grubuna dahil oldu.

Son SPD başkanı Andrea Nahles’de pazar günü istifa etti. 

Gerçeği söylemek gerekirse Martin Schulz’un başkanlığı döneminde zaten büyük bir hezimete uğrayan SPD’nin yeni başkan olarak Andrea Nahles’i seçmesi büyük bir hata idi. Andrea Nahles, SPD içindeki “sol” grup için bir “sembol” isimdi. Ancak Almanya için yanlış seçimdi. Alman seçmenler için Andrea Nahles’in başkanı olduğu bir SPD’nin sunabileceği hiçbir şey yoktu. Öyle de oldu!

Gerhard Schröder sonrası SPD başkanı olan şahsiyetlerin hiçbiri seçmenin güvenini kazanamadı. Hiçbiri Şansölye Merkel karşısında “ciddi” bir rakip ve “alternatif” olamadı. Seçmenler SPD’ye güvenmemekte. SPD’nin üyeleri ise “büyük koalisyonun” partilerine zarar verdiğine ve muhalefete geçilmesini talep etmekteler. Ancak bu da SPD için bir çözüm değil. Çünkü SPD’ye zarar veren “büyük koalisyon” değil. SPD’nin kendisi. Gerhard Schröder sonrası SPD’nin kadroları çok “başarısız”. Federal düzeyde sorumluluk yüklenen bakanları ve eyaletler düzeyinde halen iktidarda olan başbakanları içinde geleceğe yönelik “umut veren” tek isim yok. Onlar da bunun farkındalar ve o nedenle hiçbiri şimdi “yeni SPD başkanı” olmak istemiyor. 

SPD’nin içinde bulunduğu bu durum federal hükümet, Şansölye Merkel ve partisi CDU için büyük bir sorun olmaya başladı. “Büyük koalisyon” her geçen gün güç kaybeden bu “küçücük” sosyal demokrat “ortak” ile nereye kadar gidebilir?

Tüm Avrupa Birliği genelinde olduğu gibi “merkez partilerinin” eski güçlerini yitirmesi Almanya için de geçerli. Son kamuoyu yoklamalarının bazılarında Almanya’da en güçlü ve birinci parti konumunda olan Yeşiller daha ne kadar muhalefette kalacaklar?

Daha düne kadar CDU/CSU’nun, SPD ile olan koalisyon modeli yerine Yeşiller ile bir koalisyon modeline geçeceği konuşuluyordu. Yeşiller ise artık “bir Yeşil şansölyenin oluşturacağı federal hükümetin” rüyasını görmeye başladılar. Onların yeni “hükümet modelinde” daha farklı koalisyon alternatifleri söz konusu. Ve bu durum artık sadece “rüya” değil. Her an gerçek olabilir. 

Şimdi “büyük koalisyonun” daha ne kadar süreceği ve bir erken seçimin gündeme gelebileceği konuları kulislerde en çok konuşulan konular halinde. Göreceğiz. 

Fransa, Macron ile tüm AB genelinde bir “sürpriz” yapmıştı. Şimdi AB’yi ikinci bir “sürpriz mi” bekliyor. Almanya’yı AB liderler zirvesinde bir Yeşil şansölyenin temsil edeceği günler artık çok uzak olmayabilir. Her şey mümkün! ABD’de Donald Trump’ın başkan olacağına da kimse inanmıyordu. Değil mi?