AVRUPA PARLAMENTOSU'NDA YENİ VE ZOR BİR DÖNEM BAŞLIYOR

Ozan CEYHUN 29 May 2019

Ozan CEYHUN
Tüm Yazıları
Ve nihayet Avrupa Parlamentosu seçimleri sonuçlandı. Aslında sonuçlar genel olarak önceden tahmin ettiğimiz ve beklediğimiz gibi oldu. 

Seçimlerin sevindirici sonuçlarından biri seçimlere katılımın son 20 yılın en yüksek katılımı olmasıydı. Seçmenler seçimlere katılım oranını yüzde 50.5 düzeyine çıkararak artık Avrupa Parlamentosu seçimlerine ilgi gösterdiklerini sergilediler. Beş yıl önceki seçimlerle kıyaslandığında yüzde 8’lik bir artış olduğunu görmekteyiz. Almanya özelinde de aynı gelişme gündeme geldi. Beş yıl önce yüzde 48,1 olan Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılım bu yıl yüzde 61,5 oldu. Özellikle 24 Eylül 2017 yılında yapılan Almanya federal seçimlerine (Bundestag) katılımın yüzde 76,2 olduğunu hatırlatacak olursak 26 Mayıs 2019’da Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yüzde 61,5 rakamı oldukça yüksek diyebiliriz.

Birçok “tatsız” ve “olumsuz” seçim sonucuna rağmen sevindiğimiz sonuçlardan biri de Hollandalı aşırı sağcı popülist ve tescilli “İslam ve Müslüman düşmanı”  Geert Wilders ile partisi PVV’nin tamamen parlamento dışı kalması yani seçilememesi oldu. Her ne kadar onun oylarını rakibi Thierry Baudet (FvD) aldıysa da, o da ancak 3 milletvekili çıkarabildi. Avrupa genelinde aşırı sağcı popülist partiler çok başarılı olsalar da Hollanda’da bu başarıyı yakalayamadılar.

Avrupa Parlamentosu seçimleri AB’nin en önemli ülkelerinden Almanya ve Fransa için de yeni gelişmeleri beraberinde getirmeye aday.

Almanya’da federal düzeyde CDU/CSU ve SPD’nin oluşturduğu koalisyon hükümetinin “daha ne kadar devam edeceği” sorusu oldukça aktüel hale geldi. Angela Merkel’in partisi CDU yüzde 22,6 oy oranı ile birinci parti konumunu korudu ancak yüzde 7,5 oranında oy kaybetti. CSU oy oranını yüzde 1 arttırarak ancak yüzde 6,3 oy oranı ile “durumunu idare” edebildi. Koalisyon ortağı SPD ise büyük bir hezimete uğradı. SPD bu seçim yenilgisi ile aslında yenilgiler serisine bir yenisini ekledi.Yüzde 11,4 oranında oy kaybeden SPD yüzde 15,8 oranına düştü. 

Almanya’da seçimlerin kazananı beklediğimiz gibi Yeşiller oldu. Oy oranlarını yüzde 9,8 arttırarak yüzde 20,5 gibi büyük bir başarı elde ettiler. Bu seçim başarısının federal düzeyde olması hem tarihi hem de çok anlamlı. Siz okurlarımızın bu başarıyı tam olarak görmeleri için CDU, SPD ve Yeşiller’e oy veren seçmen sayısını sunmak istiyorum. Almanya’da birinci parti konumunda olan CDU’nun seçmen sayısı 8.437.093. Hezimete uğrayan SPD’nin ise 5.914.953. Buna karşın Yeşiller’i seçen seçmenlerin sayısı 7.675.584! Yani CDU’dan 800 binden daha az ve SPD’den neredeyse 1,8 milyon daha fazla. Bu seçim sonuçlarının ardından SPD’de yeni bir başkan ve yönetim seçileceğinden emin olabiliriz. Ancak bu ne değiştirebilir? SPD içinde federal koalisyondan ayrılmak isteyenlerin sayısı ve baskısı da artacaktır. 

Avrupa Parlamentosu seçimleri AB’nin en istikrarlı ve güçlü ülkesi Almanya’da federal düzeyde yeni bir koalisyon modeli (CDU/CSU-Yeşiller koalisyonu) için bir işaret olarak da görülebilinir. Alman seçmenlerin artık SPD’ye güvenlerinin kalmadığı ve dolayısıyla hali hazırdaki federal koalisyonun çoğunluğunu yitirdiği ortada. 

AB’nin diğer güçlü ülkesi Fransa’da da durum farksız. Seçimlerin kazananı Marine Le Pen. Partisi “Rassemblement National” yüzde 24,9 oy oranı ile birinci parti oldu. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un partisi LREM yüzde 21,5 oy oranı ile ancak ikinci olabildi. Yeşiller, Fransa’da da başarılı oldular ve üçüncü sıradalar. Oy oranları yüzde 12,8!

Marine Le Pen şimdi kendisi gibi İtalya’da seçimleri kazanan LEGA’nın Başkanı ve İtalya İç İşleri Bakanı en başta olmak üzere diğer başarılı seçim sonuçları alan aşırı sağcı popülist partilerle birlikte Avrupa Parlamentosu’nda güçlü bir grup kurmaya kararlı. Ancak Fransa’da da iktidara talip. Cumhurbaşkanı Macron’un bundan böyle işi daha da zor olacağa benziyor.

Sonuç olarak bu seçimden sonra Avrupa Parlamentosu’nda hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yeni bir dönem başlıyor. Ancak 179 milletvekiline sahip olabilen EPP (Hristiyan demokratlar) ve 150 milletvekiline sahip olabildiği için hala başarılı sayılan S&D (sosyal demokratlar) birlikte artık çoğunluğa sahip değiller! Liberallerin (ALDE) milletvekili sayısı şu anda 107. Şu anda diyorum, çünkü daha bu rakamlar değişebilir. Şimdi pazarlıklar başlıyor. İlk olarak grupların son halini almasını beklemek gerek. O zaman gruplar ve kesin milletvekili sayıları üzerine konuşabiliriz. Çünkü grupların gücü bu pazarlıklar sonucu artacak ya da azalacak.

İşte asıl pazarlıklar da ondan sonra başlayacak. Yeni Avrupa Parlamentosu Başkanı, başkanlık divanı, komisyon ve komite başkanları ve üyeleri gibi konular çok karmaşık ve renkli pazarlıklar sonucu seçileceğe benziyor. EPP artık S&D ile birlikte parlamentoya yönelik kararlar alamayacak. En azından üçüncü bir ortağa ihtiyaçları var. Ya da artık parlamento içindeki koalisyonlar hiç alışık olmadığımızı renklerden oluşacaklar.

Tüm bunların ardından asıl sorunu yeni AB Komisyonu’nun seçiminde yaşayacağız. AB Liderleri için artık kolay anlaşabilecekleri bir Avrupa Parlamentosu yok. Parlamentoda çoğunluğu sağlayarak istedikleri isimleri seçtirmeleri hiç kolay olmayacak.

Yeni Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye-AB ilişkisi açısından oynayacağı rolü yazmak şu an için erken olur. Perşembe günü parlamentonun Türkiye ya da Türk kökenli milletvekilleri ile ilgili değerlendirmelerimi de yapacağım. Gördüğünüz gibi daha yazacak ve konuşacak çok konumuz var.

Yeni Avrupa Parlamentosu “hayırlı olsun” diyelim şimdilik.