Eğer asosyal iseniz ve bu tırışkadan enformatik dünyanın içinde yaşıyorsanız Allah sabır/ selamet versin.
Gazetelere, televizyonlara, sosyal medyaya bakarsanız Türkiye’de çok acayip şeyler oluyor ve bu gidiş gidiş değil.
O çok acayip şeylerin ne gibi acayip sonuçlara yol açacağını da acayip iddialar ve finali kâbus senaryolarla destekliyorlar.
Eğer asosyal iseniz ve bu tırışkadan enformatik dünyanın içinde yaşıyorsanız Allah sabır/ selamet versin.
Diyanet hutbe yayınlamış yılbaşı için.
Hayat tarzlarına müdahale anlamında kışkırtıcı imiş.
Arkasından maalesef can alan ve canımızı yakan bir terör olayı…
Tamam işte sebep o hutbe!
Gayet anlamsız ve seviyesiz bir adam Kıbrıs’tan millete hakaret ediyor. Sonra uçaktan inerken darp ediliyor. İfade özgürlüğü/ toplumun kutuplaşması/ tehlikeli ayrımcılık iddiaları…
Üstüne ekranların sevimli/ esprili/ cüppeli hocası satranç ile ilgili “Bayram değil, seyran değil, eniştem niye öptü?” merakını uyandıracak bir çıkıntı yapıyor. İddiasının dinen doğruluğu/ yanlışlığı bir tarafa…
Haydaa, etnik ayrımcılık, mezhep ayrımcılığı, ideolojik ayrımcılık gibi dişe dokunur takıntı ve tartışmalara şahlı, atlı, piyadeli yeni bir zaman kaybı ekleniyor.
Halbuki sokağa çıktığımız zaman…
İnsanların işinde gücünde, ekmek parasının peşinde, birbirleriyle sakin/ hoşgörülü/ iç içe bir hayat sürdürdüğünü…
Uçlarda yaşayan ve enformatik saldırıdan mazoşist keyif alanlar hariç, ezici çoğunluğun ortak dertlerin ve umutların potasında hava durumundan, köprü/ mazot zammından/ emekli aylığı artışından/ futboldan konuştuğunu görüyoruz.
Hem görüyoruz ve hem gördüğümüzün bir parçası olarak yaşıyoruz.
Yani biz teröre üzülüyor, teslim olmuyor, aksine safları sıklaştırıp hayatımıza devam ediyoruz.
Alevi komşumuzla bir problemimiz yok. Onunla selamlaşırken ne Aleviliği/ Sünniliği ve ne de Kürtlüğü/ Türklüğü hesaba kattığımız bir parametre değil.
Kasıtlı/ kışkırtıcı ve cahilane yayınlara denk geldiğimizde şaşırıyoruz.
Evet doğru, ordumuz sınır ötesinde büyük bir harekât sürdürüyor. Dua ediyoruz.
İş başa düştüğünde tankın önüne çıkıp, çatıdan savaş uçaklarına kafa tutup bu vatanın sahibi olduğumuzu hatırlatıyor, sonra yine evimizin problemleriyle ilgileniyoruz, komşunun düğününde çeyrek takıp halay çekiyoruz, kar gelecekmiş cam kenarlarına sünger çekiyoruz falan filan…
Bir hadsiz/ çapsız şarlatanın gazına gelip kimsenin ne cinsel tercihlerine savaş açıyoruz. Ne de cadı avına çıkıyoruz.
Sabırla salaklığı karıştırıyor birileri…
Tamam, sağ- sol diye telef ettiniz…
Türk- Kürt diye uğraştırdınız.
Hep zaman kaybettik. Servet kaybettik.
Ama yeter artık dedik çoktan… Vahimdi, tehlikeliydi, birçok düşmanın birlikte hareket ederek kalkışmasıydı; bi dakka dedik. Şehit olduk, gazi olduk, vatanımızı yedirmedik.
Şimdi göz ucuyla bakıyoruz koparılan fırtınalara…
O kadar. Gaza gelmiyoruz.
Gelmeyeceğiz.
Yapacak işlerimiz, içilecek çaylarımız, tadı çıkarılacak sohbetlerimiz var.
Hasta ziyaretlerimiz, çoluk- çocuk gailemiz var.
Satranç oynayanları seyredeceğiz yeri gelecek.
Kimimiz camiye, kimimiz maça, kimimiz efkarlanmaya gideceğiz.
Biri çıkıp “Ulan caminin yolunu unuttun” diye ikaz edecek.
Bir başkası “Akalım bu akşam alemlere” geyiğiyle triplere girecek sonra tıpış tıpış evinin yolunu tutacak.
Birlikte sevinip sevincimizi çoğaltacağız…
Birlikte üzülüp, kederimizi azaltacağız...
Söz konusu vatan olunca da çıkıp savunacağız hep birlikte…
Biz “Bize bişey olmaz!” diyen milletiz.
Vatan için ölmek ise hesapsız- sorgusuz cennet müjdesi…
Velhasıl biz, bizimle kavga etmeyeceğiz.