​ANKETÇİ MİSİN DERDİN VAR

Alican DEĞER 16 Şub 2017

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Şu aralar bir tek anket şirketlerinin yerinde olmak istemem.

Şu aralar bir tek anket şirketlerinin yerinde olmak istemem. Ne deseler dert. Hemen karşı tarafın hedef tahtasına koyulacak durumdalar. Zaten o yüzden çok dikkatli oluyorlar. Pek konuşanı yok. Çünkü ne açıklasalar sağlaması yapılabilecek. Hem de büyük jüri tarafından.

Oysa reyting öyle mi? Aslında o da bir anket yöntemi. Ama sağlaması yok. Kurarsın evlere makineleri. Ölçersin bir güzel. Gelen sonuç neyse o. Üstüne başkaca bir veri de yoksa, tadından yenmez. Sonra ertesi gün yine aynı iş. Böyle sonsuza kadar gidebilir.

Ama anketçilerin en büyük sıkıntısı söyledikleri sözlerin, açıkladıkları rakamların altında kendi kafaları durması. Her seferinde kendi kariyerlerini koyuyorlar ortalığa. Seçim dönemlerinde işleri biraz daha kolay. Çünkü bir sürü veri var. Elbet birini tuttururlar. Ama referandum öyle değil. Rakamı tam bilmek önemli.

Bu işin bir de ekonomisi var. Anket şirketleri sadece siyasi araştırmalar yaparak para kazansalar kısa sürede batarlar. Onlar başka bir sürü şeyin araştırmasını yaparak geçinir. Piyasaya yeni girecek bir malın, tüketim eğilimlerinin, tatil isteklerinin. Kısacası aklınıza gelecek her şeyi ölçerler.

Ama en göz önünde bulunan siyasi araştırmalar olduğu için, buralardaki başarılarını gelecekteki potansiyel ticari müşterilerine karşı bir başarı alameti olarak kullanırlar. Kısacası, “Bakın ben filanca seçimi doğru tahmin ettim, sizin malınızın durumunu da tahmin ederim” derler.

Yakında araştırmalar bir biri ardına açıklanmaya başlar. Bunun sağlaması da 16 Nisan’da yapılır. Anket şirketlerinin boyu da ölçülmüş olur.

UCUZA SAHTE DİPLOMA

Bu sahte diploma işi kabak tadı vermeye başladı. Önceleri gazetelerde ufak tefek haberler ile su yüzüne çıkmaya başlamıştı. Sahte memur, sahte doktor, sahte öğretim üyesi falan derken anlaşıldı ki bu iş bir sektör haline gelmiş. Yani birileri talep etmiş, birileri hazırlamış, birileri de kullanmış. Hakkı yenen yıllarını okumak için harcayanlar olmuş.

Sahte diplomalıların özellikle de Milli Eğitim Bakanlığı’nı hedef aldıkları anlaşılıyor. 

Bakanlığın araştırmaları sonucunda tam 153 kişi saptanmış, sahte diploma ile öğretmenlik yapan. Yani çocuklarımızı emanet ettiğimiz tam 153 kişi. Bunlar meslekten çıkarılmış. 

Belki de şimdilik sadece Milli Eğitim Bakanlığı araştırma yaptığı için, elimizdeki veriler sadece burası kaynaklı. Diğerleri araştırsa kim bilir neler çıkacak? Sahte diplomalı mühendis veya sahte diplomalı genel müdür çıkar mı acaba? 

Anlaşılan çıkacak çünkü YÖK çok geç kalınmış bir şekilde de olsa 22 kurumla protokol imzalayıp ülke genelinde 8 milyon üniversite mezununun diploma bilgilerinin sorgulanmasına olanak sağlamış.

Yakında işin boyutunun nerelere vardığını göreceğiz. Ama sistemin bir açık noktası olduğu da muhakkak. Çünkü kimlik numarası olmayan yıllarla ilgili sıkıntı yaşanıyormuş. Yani 2000’li yıllardan önce mezun olduğunu iddia edenlerle. Bu tarihten önce üniversiteyi bitirdiğini iddia edip sahte diploma kullananlar muhtemelen yüksek düzeylerde görev yapıyordur. Büyük ihtimal de yırtacaklar.

SINAV HİLESİ  

Doktor bir dostum var. Sohbet ederken öğrencilik yıllarından, ailesinin nasıl fakir olduğundan bahsetti. Ama kendisi tıbbı bitirmişti. Bir hayli de başarılıydı.

Laf arasında sordum: “Yoksul bir ailen varken, tıp okumak zor olmadı mı? Çünkü çok ağır bir okuldur. Ek iş yapamazsın.” Gülümsedi, “Yooo” dedi. “Ben başkalarının yerine üniversite sınavına girerek para kazandım.” 

Arkadaşım, 2000 öncesi bildiğin, başkalarının yerine üniversite sınavına girmiş. Onların kimliğini kullanarak. Üstelik hepsinde de başarılı olmuş. Ücret tutturulacak yerin puanının yüksekliğine göre belirlenirmiş. 

Bu durum bile sahte diploma kullanımından daha iyi görünüyor. Çünkü bu sistemde en azından yerine sınava girilen kişi o okula devam etmek zorunda kalıyor. En azından bir eğitim görüyor. Üstelik “İyi tarafından bakarsak” her yıl sadece bir kişi için yapılabiliyor.