Vakıf Katılım web

AMERİKA-AVRUPA İLİŞKİLERİ VE ALMANYA'NIN YÜKSELİŞİ Mİ?

Hasan KÖNİ 02 Haz 2017

Hasan KÖNİ
Tüm Yazıları
​Uluslararası alanda dış politika oyunları çok boyutlu bir satranç oyununa benziyor.

Uluslararası alanda dış politika oyunları çok boyutlu bir satranç oyununa benziyor. Satranç tahtasının birinde kazanır gibi gözükürken diğerinde kayıplara uğrayabiliyorsunuz. Bazen davranışların sonuçları beklenenin aksine olabiliyor. Brüksel NATO zirvesi ve G-20 zirvesinde sert mesajlar verip, Amerikan ekonomik çıkarlarına  göre Avrupalıları hizaya getirmek isterken, Avrupa’da Amerikan etkisini azalttı. Fransa ile Almanya’nın zorunlu olarak birbirlerine yakınlaşmasını sağladı.

Kullanılan diplomasi dışı dil Alman basınında yayınlanınca, Alman halkı Merkel’in yanında yer aldı. Sosyal demokrat rakipleri bile daha önce hata yaparak sığınmacıları Avrupa’ya davet eden Merkel’in arkasında yer aldılar. Seçimlerden sonra Almanya’da bazı siyasi değişiklikler olacağını herkes anladı.

Merkel, hem Amerika’dan hem de İngiltere’den bağımsızlığını ilan ederken her iki ortağını birden güvenilmez olarak ilan etti.

Bu mesaj, bir çok analiste göre Almanya’da seçim kazandıracak bir mesaj oldu. Alman sağı birleşti, sol kullanabileceği kartları kaybetti ve oy verenler değişim yerine düzeni kabul eder hale geldi. Trump’ın tek taraflılığı, Almanya’ya karşı kullandığı dil, iklim değişikliğine karşı tutumu, zaten eskiden beri Amerika karşısında rahatsız olan Almanya’nın hassasiyetlerini kaşıdı. Eğer, Trump söylediklerinin tersini yaparak iş birliğine, Alman-Amerikan dostluğuna ve Avrupa ile ortak çıkarlara vurgu yapsaydı Merkel kendi seçmeni karşısında güç durumda kalacaktı.

Trump’ın tutumu, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkışı, Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un  Almanya karşısında elini güçlendirdi. Ancak, aynı zamanda son elli senedir olmadığı kadar Fransa ve Almanya’yı birbirine yaklaştırdı. Avrupa’da nükleer güçlerden birini kaybederek kendisini güvensiz ve kaygılı hisseden Almanya, ekonomi zayıf ama nükleer gücü olan Fransa’ya kendisini daha yakın hissetti. Öte yandan, Amerika’nın, 1968 öğrenci olaylarını kullanarak, Fransa’nın kahramanı General De Gaulle’ü tasviye eden ve De Gaulle’ün düşlediği “Portekiz’den Ural’a” kadar olan Avrupa’ya zorla İngiltere’yi sokan politika oyunları, zaten Fransızları memnun etmemişti. Fransa’da  Almanya’ya yakınlaşmaktan memnuniyet duyacaktır. Almanya daha önce Avrupa’nın ekonomisi zayıflayan ülkelerine ve Fransa hem ekonomide hem de Avrupa yönetiminde vereceği tavizler konusunda artık kendi halkı önünde bir zorluk çekmeyecek hale gelmiştir.

Amerikan analizcilerinin üzerinde önemli durdukları konu Rusya ile kötü ilişkileri olan Merkel’in yalnız Fransa’nın desteğiyle Avrupa’yı Rusya’ya karşı koruyamayacağıdır. Amerikan yönetiminin aklında tutması gereken husus, kıymetli müttefikleri Amerika’nın hegemonyasını sürdürme politikaları sonucu Başkan Clinton’dan başlayarak Rusya’ya yakın alanlara doğru sebepsiz NATO’yu genişletme politikalarını izlemek zorunda kalan Avrupalı ortaklarının Rusya ile sorunlu durumda olmalarıdır. İki Almanya birleşirken, Doğu Alman topraklarına NATO’yu sokmayacaklarına dair söz verdikleri halde hemen Doğu Alman topraklarını NATO içine alınmasında Amerika’nın rolü büyük olmuştur. Turuncu devrimlerle Doğu Avrupa ülkeleri NATO’ya dahil edilmiştir. Gürcistan’ın NATO’ya alınması olaylara neden olmuştur. Ukrayna’da yakın zamanda vefat eden Zbigniew Brezizinsky’nin stratejisi uygulamaya çalışırken Kırım’ı Ruslara kaptıran gene Amerikan yönetimi olmuştur. Bir başka konuya geçecek olursak, Ortadoğu’da İsrail’i korumak için 1990’lardan beri Neocon’ların önderliğinde operasyonlar yaparak terörü hortlatan ve 2000’lerin başından beri kıymetli müttefiki İngiltere dahil olmak üzere bütün NATO ülkeleri terörün hedefi haline getiren politikaları Rusya değil, Amerika izlemiştir. Müslüman ülkelerden Avrupa’ya yapılan göçün nedeni yalancı Arap rejimlerini demokratikleştirme politikalarıyla ile Ortadoğu’yu dengesizleştiren ve göç nedeniyle Avrupa’nın sosyal yapısının değişmesine yol açan gene Amerika’dır.1984’den beri Türkiye’ye karşı PKK terörünü destekleyen ve günümüzde YPG’ye silah ve cephane veren gene Rusya değil Amerika olmuştur. Bundan başka, 1990’lardan beri NATO ortağı olarak kabul edilen, kapitalist olan ve otoriter bir rejimle yönetilen Rusya içine her türlü yatırımlar yapılırken Rusya neden Baltık devletlerine, Avrupa’ya saldırmak isteyecektir. Bunun yanında, Amerika’nın Latin Amerika’da, Ortadoğu’da dost edindiği rejimler hep otoriter rejimlerdir. Önemli olan Amerikan malı kullanmaları ve silahı satın almalarıdır. Doğu Avrupa ülkelerinin NATO’ya üye olmak istemelerinin nedeni aldıkları ekonomik yatırımlar ve alt yapıyı geliştirme olanaklarıdır. Şimdi NATO üyeleri, ülke gelirlerinin 2% askeri yapılarını güçlendirmek ve bunun 20% Amerikan’dan silah almaya ayıracaklarına göre NATO sevgisinin devam etmediği görülecektir.

Bu arada bizim içinde önemli olan tarihsel bir gelişmeyi hatırlamakta gerekiyor. Batı’dan dayak yiyen Almanya ve Rus ihtilali ile mağlup düşen Rusya 16 Nisan 1922’de bir İtalyan şehri olan Rapollo’da gizli bir anlaşma imzalamışlardır. Bu anlaşma ile Rusya Almanya’ya ihtiyacı olan ham maddeleri verirken, Almanya Ruslara teknoloji transferi yapmış ve Sovyet ordularına 1930’lara kadar danışmanlık yapmıştır. Sovyetlerin silah fabrikalarını geliştirmeleri bu dönemde olmuştur. Batı dünyası bu gelişme karşısında çok ürkmüştür. Durumdan haberdar olan Türkiye, Batı’nın içinde bulunduğu durumdan faydalanarak Ağustos 1922’de Büyük Taarruz hareketine girişip zafer kazanmıştır. Amerika’nın baskısından kurutulabilen Almanya Rusya ile, Beijing’le neden yeni bağlar kurmasın. Asya zaten Alman zekasına ve teknolojisine açık olacaktır. Bırakırlarsa Almanya nükleer silah yapamaz mı? Tabii ki yapabilir hem de bir ayda.

Amerikan stratejistleri gittikçe zayıflayan Avrupa’nın kendileri için bir felaket olacağının farkındadırlar. Avrupa aslında Amerikan hegemonyasının Avrusya’daki uzantısını oluşturmaktadır. Avrupa olmaksızın Amerika iki okyanus arasında  herkesten uzakta yaşıyor olacaktır. İster Fransa’nın ister Almanya’nın başı çektiği birleşik Avrupa Amerika dış politika seçkinlerinin tercihi olacaktır.