AK PARTİ MİLLETVEKİLİ ADAYLARINI NEYE/NELERE GÖRE BELİRLEMELİ?

Ekin GÜN 13 May 2018

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
"Birileri bir fitne, fesat kaynatıyor. Bu ne biliyor musunuz? Oyumu Cumhurbaşkanıma vereceğim ama parlamentoda AK Parti'ye vermeyeceğim.

Bu oyunu da bozmaya var mıyız? Ve bu tezgâh kimlerin, anlıyorsunuz. İnşallah bu münafıklar çetesini 24 Haziran'da hep birlikte yere gömeceğiz. Bu oyun sökmez.”

***

Geçen hafta bugün Kayseri’den bu sözleri söyledi Cumhurbaşkanı Erdoğan. Söyledikten hemen sonra herkes bir taraflara çekmeye çalıştı ama Cumhurbaşkanı’nın adrese teslim bu sözlerini anlamak isteyenler çoktan anlamıştı. Aslında bu sözlerin bir taraflara çekilmesi bile operasyonun ne için yapıldığını gözler önüne seriyordu.

Türkiye tarihinde ilk kez devlet başkanını seçmeye hazırlanıyor. Dolayısıyla bu seçimde tek oy pusulası yok, iki oy pusulası üzerinden oylarımızı kullanacağız. Bir oy pusulasında devlet başkanı olacak kişiye oy vereceğiz, diğer oy pusulasında ise mecliste görmek istediğimiz partilere. Bu durumu fırsata çevirmek isteyen şer güçler belli amaçları hedeflemek için sahneye çıkmış durumda. FETÖ, PKK, SP ve İP gibi irili ufaklı siyasi parti ve terör örgütleri seçimlerden sonra nasıl bir kriz ve kaos ortamı oluştururuzun planlarını yapıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın toplumsal desteğini bilen bu şer odakları seçmene “Cumhurbaşkanlığında Erdoğan’a oy ver, parti seçiminde ise başka partiye oy ver” şeklinde propaganda yürütüyor. Bunun amacı şu; AK Parti’yi mecliste 300 milletvekilinin altında bırakarak sistem üzerinden bir kriz çıkarma derdindeler. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meclisle uyum kuramayacağı bir modeli deneme arayışına girdiler. Erdoğan’ın sözleri tam da buna yönelikti. Yoksa bu sıralar bitleri kanlanan FETÖ’cülerin ifade ettiği gibi ittifak kurduğu MHP’ye bunları söyleyebilir mi tecrübeli bir siyasetçi olarak Erdoğan? Zaten “münafıklar çetesi” sözü Erdoğan’ın direkt olarak daha önce de kullandığı gibi FETÖ’cüleri tarif eden bir söz. Dolayısıyla bu sözleri belli bir tarafa çekmenin âlemi olmayacağı açık, çünkü Erdoğan’ın kastettiği oyunu hür bir şekilde kullanacak olan seçmen değil, FETÖ ve onun kuyruğunda hareket eden siyasi partiler.

***

Bununla birlikte bu seçim daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli seçimi. Bakın, en önemli seçimlerinden biri demiyorum, en önemli seçimi diyorum. Çünkü sistem değişikliğinin ardından bu sistemin pratiğe döküleceği bir seçim olacak. 16 Nisan’dan önce yukarıda bahsetmiş olduğum şer grupları bu sistemin bir diktatörlük olacağını ve her şeyin seçilecek olan devlet başkanının elinde olacağını ifade ediyorlardı. Elbette bu yalan. Devlet başkanı seçilecek kişinin birçok sorumluluğu var evet ama aynı oranda meclisin de birçok sorumluluğu var. Dolayısıyla her iki kuvvetin uyumu söz konusu. Meclis, kanun çıkarma ve değiştirme, bütçe ve kesin hesap kanun tekliflerini görüşme ve kabul etme, para basılmasına ve savaş ilanına karar verme, milletlerarası antlaşmaların onaylanmasını uygun bulma, genel ve özel af ilanına karar verme, Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanma ve görevleri yerine getirme, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin konusuyla alakalı bir kanun çıkarsa Kararname’yi hükümsüz sayma, OHAL’in onayına sunulması, HSK’nın bir kısmını seçme gibi yetkilere sahip. Dolayısıyla böyle yetkilere sahip bir meclisin işlevini yitirdiği düşünülebilir mi? Ya da aynı şekilde Cumhurbaşkanı seçilen kişinin meclisi dikkate almadan hareket etmesi gibi bir şey söz konusu olabilir mi?

O nedenle bu noktada en büyük görev AK Parti’ye düşüyor. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi “metal yorgunluğa” sahip bazı milletvekillerinin liste dışı kalması şart. Biz her ne kadar İstanbul’da yaşayan bireyler olarak milletvekilli isimlerine pek önem vermesek de Anadolu’da durum farklı. Anadolu’nun her bir tarafında herkes herkesi tanıyor ve yorumlarını da buna göre yapıyor. Toplumun rahatsız olduğu bazı milletvekillerini dinlenmeye almak ve yerine taze kanları koymak çok faydalı olacaktır. O nedenle, özellikle Güneydoğu ve Anadolu’da halkın nabzı çok iyi tutularak karar verilmeli. AK Parti teşkilatlarının değişmesiyle birlikte topluma partinin değiştiğine yönelik sinyaller taze kanları içinde barındıran dinamik bir milletvekili listesiyle verilmeli. Hele hele 22 Mayıs 2016 kongresi öncesi zihniyetini hala üstünden atamayanlar, halktan kopuk başka işlerin peşinden koşanlar ve bu davaya gerekli özeni göstermeyenlerle vedalaşmak şart.

Çünkü toplum özellikle böyle bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın omuzlarındaki o yükü sırtlayacak, onunla birlikte gerekirse ölüme gidecek ve gerçekten halkın vekili sıfatını taşıyacak kişilerle yola devam etmek istiyor.

Muharrem İnce başörtüsü mücadelesi yapılırken neredeydi? 

Rize mitinginde konuşan Muharrem İnce şöyle demiş:

“Muhafazakar insanlara diyorlar ki Muharrem İnce Cumhurbaşkanı olursa bunlar başörtümüze karışır. Benim kız kardeşim 40 senedir başörtüsü takıyor. Size 13. Cumhurbaşkanı adayı olarak söz veriyorum bu konu kapanmıştır. İster sokakta ister evde ister devlette tak nerede istiyorsan orada tak.”

***

İlk duyulduğunda kulağa hoş geliyor evet ama söyleyen Muharrem İnce olunca ister istemez kafamızda deli sorular canlanıyor.

İnce, 2002 yılından bu yana milletvekili.

Ve söylediği gibi, başörtüsü konusu kapandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde büyük mücadeleler verildi ve AK Parti bu sorunu tarihin tozlu raflarına kaldırdı.

Hatta bu mücadeleyi verirken AK Parti’ye “irticai faaliyetlerden” dolayı kapatma davası dahi açıldı.

Peki “demokrat” Muharrem İnce o zaman nerelerdeydi?

Başörtülü kadınlarımız, özgürlük mücadelesi verirken onların yanında oldu mu?

Mecliste milletvekiliydi, hiç bununla ilgili bir konuşma yaptı mı?

Başörtülüler her türlü hakaret ve küfre uğrarken, kamu dairelerinin kapılarından geri çevrilirken hangi tepkiyi koydu Muharrem İnce?

AK Parti’ye kapatma davası açılırken demokrasinin doğası gereği bu zorbalığa karşı çıktı mı?

***

Şimdi kalkmış, “bu konu kapanmıştır” diyor…

Evet doğru kapandı, hatta Muharrem İnce gibilerin kösteğine rağmen kapandı.

Karamollaoğlu’nun bu saygısızlığına ne demeli?

FETÖ'nün hain darbe girişimi sırasında eşi şehit olan Esma Yılmaz, Fatih Sultan Mehmet’in türbesini ziyaret eden Karamollaoğlu'na "Benim kocam şehit oldu. 15 Temmuz'a tiyatro diyenlerle bir arada olmak size yakışmıyor" diye tepki gösteriyor ve karşılığında Karamollaoğlu şehit eşinin üzerine yürüyüp sesini yükselterek tepki veriyor.

***

Temel Karamollaoğlu’nun bu saygısızlığına, bu densizliğine ve bu arsızlığına söyleyecek söz yok.

Aynı Karamollaoğlu, FETÖ’cüleri mağdur ilan ederek, “28 Şubat’tan daha kötü durumdayız” diye de bundan birkaç ay önce “dert” yanıyordu.

FETÖ’cülere göstermiş olduğu o hoşgörünün onda birini FETÖ’cü teröristlerin katlettiği şehidimizin eşine gösteremeyen bir kişiden bu ülkeye Cumhurbaşkanı olur mu?

Böyle bir kişinin FETÖ’yle, PKK’yla, PYD’yle mücadele edeceğine inanır mıyız?

Sivas Katliamı sebebiyle kendisine “katil” diyen CHP’yle bile ittifak yapan Karamollaoğlu’nun şehit eşine göstermiş olduğu o saygısızlığı unutmayacağız.

Bu toplum da unutmayacak.

Tıpkı 15 Temmuz’u unutmadığımız gibi.

Bu haftanın favori Spotify şarkılarım

·        İlkay Şencan feat. Mr and Mrs Cactus – Synchronized

·        Dolu Kadehi Ters Tut – Aldattım

·        İlhan Şeşen feat. Burçin Büke – Neler Oluyor Bize

·        Fikret Ertan – Ah Sen

·        Nilipek. – Biz Bize Yeteriz