İkisini ayıran temel özellik birinde var olabilmek için yaratıcı olmak zorundasındır, diğerinde kurallara uymak

Bana göre, Ak Parti bir İstanbul partisi. Onun kadar kalabalık, çeşitli ve esnafa dayanan. CHP ise bir Ankara partisi. Bürokrasi gibi, yerinden zor kıpırdayan, manevraları çok yavaş olan. Ak Parti, toplumsal bir talebi karşıladığı için iktidara geldi ve yükseldi. Bunda, lideri Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’da büyümüş, belediye başkanlığı yapmış olmasının da etkisi var muhtemelen.

Çünkü İstanbul sokaklarında büyüyen bir kişi, kaosun içinde hareket etme kabiliyetine sahiptir. Yaratıcı çözümlere aşinadır. Bu kentin kimyası insanı ister istemez ‘uyanıklaştırır.’

Bu kentte yaşamak bir sanattır. Ankara’da ise zanaat. İkisini ayıran temel özellik birinde var olabilmek için yaratıcı olmak zorundasındır, diğerinde kurallara uymak. Birinde ayakta durmak için yeni birşey söylemek veya yapmak zorundasındır, diğerinde ise tam tersine yeni birşey söylememek. İstanbul çağlayan bir nehir gibidir. Ankara ise güvenli bir göl. İstanbul tehlikelidir, fırtınalara gebedir. Ankara ise rüzgar almaz sakin bir liman gibi durur. İstanbul’da ekmeğini kazanmak için riske girmek zorundasındır. Hergün bir uğraş gerektirir. Tıpkı yağlı kazığa tırmanmak gibi. Yerinde durmak için bile çaba göstermen lazımdır. Çek senetle uğraşmak, bankalardan kredi almaya çalışmak, hatta otobüse binmek için bile çabalaman lazımdır. Ankara’da ise hayat daha yavaş akar. Ankara siyasetle yoğrulur, İstanbul sokaklarla.

Politik birşey anlatmıyorum. Bahsettiklerim sosyolojik gözlemler. Tabii ki sosyoloji sonunda ister istemez siyasete yansır. Bence CHP’nin bir türlü kendi barajını aşamamasının, Ak Parti’nin ise açık ara en çok oy alan parti olmasının sebebi de bu sosyolojidir.

Son günlerde, İstanbul’da işadamından küçük esnafına kadar ticaret yapan dostlarımla konuşuyorum. Ve diyorum ki: “Buralarda rüzgar biraz sert esmeye başladı.” Başta normal esnaf yakınması zannettim. Ağız alışkanlığıyla şikayetçi oluyorlar gibi geldi. Sonra baktım ki iş öyle değil. Herkes para yokluğundan bahsediyor. Çek ve senetlerin ödenmediğinden, bankaların artık kredi vermediğinden. Esnaf gününü kurtarmak için daha da çok çaba gösterir oldu. Esnafın veya hane halkının daha çok borçlanmaması için alınan tedbirler, bankaların birbirleriyle ortak ağ kullanması, kredi notları falan gibi düzenlemeler piyasayı sıkıştırdı. Bir çek ödenemediğinde arkasında cirosu bulunan herkes sıkıntıya giriyor. Kredi için başvurduğun bir banka, kredi notunu sorguladığında bile notunun düştüğü söyleniyor. Tahsilat süreleri 6 ayı aşmış durumda. Bu da sattığın malın vergisini ödedikten ancak 6 ay sonra parasını alabilmek anlamına geliyor. (O da alabilirse) Esnaf kredi alamadığı için kendini döndüremiyor. Velhasıl kelam başka kentlerde durum nasıl bilmiyorum ama buralarda durum bu.

Çakallar izlerini saklamaya çalışıyor

Artık bu kaypaklıkları okudukça içim kaldırmıyor. “Bu ülkenin toprağından bunlar nasıl yetişti?” diye. Düşmanın bile mert olmalı arkadaş. Gelmiş geçmiş en tehlikeli örgütün üyesi ol, onlardan beslen ve besle, darbe altyapısı hazırla, sonra darbe bastırılınca da gösterilere katıl, sokakları bilboardlarla donat. “En büyük Erdoğan” diye. Şimdi de Şanlıurfa’da bir müteahhit ortaya çıktı. Bu anlattıklarımı aynen yapmış. Kendini kurtarmaya çalışmış. Zaman Gazetesi eylemine katıldığı ortaya çıkınca da, “Tesedüfen geçiyordum” demiş. Arkadaş, artık at izi sadece it izine değil, çakal izine, sırtlan izine, hatta karga izine karışmış durumda. Çünkü itin bile bir özelliği var. Yanlış doğru en azından sahibine bağlıdır. Buradan belli eder kendini. Bunlar tam çakal. Madem böyle bir düşüncen var arkasında dur arkadaş. Kıçın başın oynamasın.

Safiye, Faik’siz olamaz

Onlar adeta mütemmim cüz gibiydi. Yani ayrılmaz parça. Hayatımızı renklendiren Safiye Soyman ve Faik Öztürk meğer ayrılmışlar. Ama özel hayatlarında tabii. Yani birlikte değillermiş. Ama iş hayatlarında ortaklığa devam ediyorlarmış. Yine birlikte sahneye çıkacaklarmış. Bana çok makul gelmedi. Bu bir şirket değil ki, boşansalar da ortaklık devam etsin. Birlikte sahneye çıkıyorlar. Şarkı söyleyip insanları eğlendiriyorlar. Benim düşüncem ya bir süre sonra barışacaklar, ya da sahnedeki ortaklık da bozulacak. Benim oyum barışmalarından yana. Çünkü bu kasvetli zamanlarda hayatımızı renklendiren unsurlardan Safiye-Faik çifti.