AİLENİN PATRONU GİBİ'

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Yıllar evvel tanıştığımız bir iş adamının, Covid-19 virüsünden vefat ettiğini öğrenince içimde bir sızı hissettim.

Yıllar evvel tanıştığımız bir iş adamının, Covid-19 virüsünden vefat ettiğini öğrenince içimde bir sızı hissettim. O vakit aktardığı hikâyesi canlandı gözümde. Oğlundan dolayı başına gelenleri gözü yaşlı şekilde anlatırken “Hocam bunları yazın, insanlar benim düştüğüm hataya düşmesin” diye ısrar etmişti. Müsaadenizle bir aile şirketi kurucu liderinin ders alınacak hayat öyküsünü, kendi ağzından aldığımız notlardan aktarıyorum:

“…Dört çocuklu bir ailenin evladıyım. Üç ablamla çok büyük zorluklar içinde yetiştik. En büyük sıkıntımız yokluktu. Ama hedeflerimiz vardı, heyecanla çalışıyorduk ve huzurluyduk.  Şimdi bakıyorum çocuklarıma, torunlarıma… Hayat çok değişmiş. Biz, yokluğun yetiştirdiği insanlardık ve bu yokluğun içinde mutluyduk. Şimdi ise varlığın içinde mutsuzuz. Çocukların yaşamı tüketim yarışı içinde geçiyor. Para harcayarak ve hava atarak ayakta kalmaya çalışıyorlar.

Ailem İstanbul’a gelince ilkokuldan sonra okula gidemedim. Çalışmam gerekiyordu ve yapmadığım iş kalmadı. Sultanahmet, Laleli, Eminönü… Hepsini karış karış bilirim. Sirkeci meydanında balon, cami önünde kuş yemi, Kapalı Çarşı’da simit, Beyazıt Meydanı ve Sahaflar Çarşısı’nda kırtasiye malzemeleri sattım. Üniversite öğrencilerinin ders notlarını, teksirle çoğaltır ve onlara satardım. Fotokopi makineleri çoğalınca toplu fotokopi işleri yaptım. Geceleri bu ders notlarını okuyor ve teksirleri öğrencilere pazarlarken ders içeriklerini de anlatıyordum. 

16 yaşındayken üç tekerlekli ilk pazar arabamı alarak kırtasiye ürünlerini bir araya getirdim ve sürekli dolaşarak satışlar yaptım. Teksir ve fotokopi işlerine de devam ettim. Kazancımı biriktirerek daire aldım, yaşlanmaya başlayan annem, babam ve ablalarım rahat etti.  

ÇOCUKLARI İHMAL ETTİM

Askerden sonra ilk kırtasiye dükkânımı açtım. Gece gündüz çalışıyordum ve işlerim hızla büyüdü. Annemin ve babamın duası gölge gibi hep üzerimdeydi. Kız kardeşlerim yolumu gözlerdi, çok mutlu bir aileydik.

Zamanla ablalarım evlendi, kendi ellerimle düğünlerini yaptım. Annemin tanıştırdığı ve çok sevdiğim eşimle yuva kurduk. Önce annem, sonra babam rahmetli oldu. Halen ablalarımla ilişkilerim çok iyi, herhangi bir ihtiyaçlarında yanlarındayım. İşlerimiz büyüdü. Altı kırtasiye dükkânından sonra iki matbaa makinesi aldım ve baskı işine girdim. Yıllarca her türlü yayını yaptık. Yeni fabrika binasında toptan kâğıt işine de girdik ve yüzlerce çalışanımız oldu. Bu arada çocukları ihmal ettim, yetişmelerini izleyemedim, denetleyemedim.  

Üç çocuğum var. Büyük oğlum, çocukluğundan beri farklıydı, oyuncaklarını asla paylaşmazdı, rahatına düşkündü ve harcamayı severdi. Okulda hep sorunları oldu, sınıf başkanı seçilmediği için liseyi terk etti ve okumadı. Yanımda çalışmaya başladı. Bütün olumsuz çabalarına rağmen işi öğrettim. Şu anda işin başında. İkinci oğlum daha tutuktu ama okudu, işletme mezunu. O da muhasebemizde çalışıyor. Çalışkan, hak ve adalet bilinci var. Ben onunla ayaktayım. Baskın bir kişiliğe sahip olan Ağabeyinin etkisinde kalıyor çoğu zaman. Kızım da bir yıl bizde çalıştı sonra evlendi, mutlu bir yuvası var.

Şirketin tüm hisseleri bana aitken büyük oğlum, yıllar önce çok ısrar etti ve ben seninle çalışıyorum, farkım olmalı diyerek pay istedi. Zorlandım ama kendisine yüzde 20 hisse verdim. Ben 66 yaşında işe daha az gitmeye başlayınca tekrar hisse istedi. Olmaz dedim, işi ağırdan almaya ve zarar vermeye başladı. Yüzde 20 hisse daha vermek zorunda kaldım. Zamanla kendisi, eşi ve çocuklarının yaşam şekli değişti. Çok pahalı bir eve geçti, durmadan araba değiştirdi, eşini geçtim, yaşı gelmeyen çocuğuna araba aldı. Ben, diğer oğlum ve kızım mütevazı şartlarda yaşarken o bizden çok uzaklaştı. Ailenin patronu gibi davrandı.

BABA ÖLÜNCE NE OLDU?

Ben iki ameliyat geçirip işten biraz daha uzaklaşınca imzamı taklit ederek krediler çekmiş. Ve ciddi bir borç içindeyiz. Huzurumuz yok. Beni dinlemiyor, STK’larda boy gösterdiğinden işi ihmal ediyor, yok saydığı kardeşine yetki vermiyor. Artık konuşmaktan, bağırmaktan, kavga etmekten yoruldum. Çünkü konu ne olursa olsun kendini hep en haklı, en bilgili ve en çalışkan görüyor.

Avukatımla görüştüm, hisse çoğunluğum var, oğlumu uzaklaştırabilirim ama iki yıl önce eşim öldükten sonra mücadele azmim kalmadı. Zaten eşim de bu sorunlara çok içerledi ve hastalığa yakalandı. Evladıyla imtihan olmak bu olsa gerek. Şimdi düşünüyorum da zaten bencil olan evladıma keşke zamanından önce hisse vererek şımartmasaydım yahut diğerlerine de hisse verseydim ve kurumsallaşma çalışmasıyla anayasa hazırlayıp bir kişinin değil kuralların egemenliğini yerleştirseydim. Keşke bu çocuğa daha fazla zaman ayırsaydım. İş bilgisi kadar ahlakı, kültürü, geleneği, ailenin değerini, paranın her şey olmadığını öğretebilseydim. Çok üzgünüm…”

Kurucu babanın vefatından sonra ne mi oldu? Yıllardır uzaktan izlediğimiz bu ailede ne olmadı ki? Kendisini şirketin yegâne sahibi gören Ağabey, ölen babasının veraset intikalinden sonra çoğunluk hissenin sahibi oldu. Çeşitli oyunlarla kız kardeşine iki daire vererek hissesini satın aldı. Sürekli didiştiği erkek kardeşini ayrılma noktasına getirdi ve herhangi bir değerleme yapmadan bazı gayrimenkuller ve bir depo vererek onu da ayırdı.

Ve son durum: Ağabeyin madde bağımlısı olan evladı, başta babası olmak üzere aileye çok büyük zararlar verdi. Borçları ödenemez hale gelen işletmeyi Ağabey tasfiye etti. Küçük deposunda ithal kâğıt işini geliştiren küçük kardeş ise işini büyüttü. Yeğeninin sağlık masraflarını üstlendi. Ve Ağabeyinin, işini tekrar canlandırması için ona yardım etmeye çalıştı.