Sözüne ve fikirlerine itibar ettiğim bir arkadaşımla sohbet ediyorduk.
Sözüne ve fikirlerine itibar ettiğim bir arkadaşımla sohbet ediyorduk.
Dış ticaretle uğraşan, dünyayı gezip görmüş, iş yapmış, hayatın tam içinden ve AK Parti kurulduğu günden beri de bir seçmen olarak tercihini AK Parti’den yana kullanmış bir arkadaş.
Gündemimiz bu ara standart…
Kuzey Irak’tan, AK Parti’nin geleceğinden, metal yorgunluğundan girip neredeyse magazin ve futbola kadar varan birçok konuyu çaya katık ettik.
Dedi ki;
“Bu Fetö’cüler Erdoğan’ı devirmek ve öldürmek istiyorlar ya… Fetö’cülerin yapamadığını, senin şikâyet ettiğin avantacıların avantası kesilirse bizzat AK Partili görünen o avantacılar yapar! Onun için bir çok kişiye dokunulamıyor!”
Enteresan bir bakış açısı.
İçinde isimlerin, görev yerlerinin, olayların ve şahitlerin olduğu birçok can sıkıcı yolsuzluk dedikodusunu tartıştık.
Dedikodu diyorum, hani rüşvetin belgesi olmaz. Veya örnekleyeceğim hadiseyi bir savcı sorsa yan çizerim, zaten isim falan bilmiyorum!
Bu arkadaşımın bir komşusu, kirası yüksek diye bulunduğu siteden sitenin dışına daha ucuz bir eve taşınıyor. Olabilir. İnsanlık hali. Hepimiz yaşıyoruz. Fakat, arkasından yakın bir ilçenin belediyesinde müdür olarak göreve başlıyor. Aradan bir yıl geçmeden siteye geri dönüyor ve bu sefer sitenin villa bölümünden bir villa satın alıp sadece tadilatına 1 milyon dolar harcıyor.
Şimdi kimse, o kim, hangi belediye filan diye sormasın.
Önce ben sorayım yıllardır bıkıp usanmadan sorduğumu:
-Bir insan niye belediye başkanı olmak ister?
İşsiz kaldığımda ben de birçok belediyeyi uzaktan gözüme kestirip acaba basın danışmanlığı filan gibi bir iş uydurabilir miyim diye çok heveslenmiştim.
Yıllar önce TRT’nin o zaman yeni sayılabilecek Ankara’daki binasına gittiğimde içimi bir öfke kaplamıştı. TRT’nin kanal sayısı henüz iki-üçtü… On bini aşkın personeli vardı. Devasa binaya baktığımda “Ulan sadece bu binada 25 tane ayrı kanal yayın yapar!” diye höykürmüştüm sessizce…
Keza ulusal bir kanalın toplam personel sayısı üç yüz civarındaydı o zamanlar.
On bin kişi ne demek?
O bina ve bahçesindeki herkese “düşman” gözüyle bakmaya başlamıştım. Nihayetinde benim vergilerim sayesinde maaş alıyorlardı.
İçim iki kere cız etti. İkinci “cız” bana batan bir “cız”dı. O tarihten bir yıl önce yine işsizdim ve TRT’ye girmek nasıl mümkün olabilir acaba diye düşünüyordum. Ben bir işe talip olmaya çok azimli ve becerikli değilim ama birisi çıkıp “Sen bize lazımsın” edebiyatıyla beni TRT’ye dahil etseydi, onbinbirinci kişi olarak yine rahatsız olacak mıydım acaba?
15 Temmuz’un kahramanları hiç şüphesiz şehitlerimizdir önce… Ve şehadet niyetiyle kendini sokağa atanlardır. Fakat sonrasında 15 Temmuz’dan “kahramanlık” devşiren o kadar çok ahlaksızla karşılaştık ki…
Hangi haysiyetli insan o gece yaptığı kahramanlığı(!) ballandırarak ve “alkış” talebiyle anlatır?
Ahlaki zafiyet varsa toplumda, her alanda kendini gösterir.
Soru gümbürtüye gitmesin!
-Bir insan niye belediye başkanı olmak ister?
Nasıl oluyorsa oluyor, ahlakına ve faziletine emin olduğunuz insanlar bile göreve geldikten bir süre sonra birinci derece yakınları da dahil, çevreleri semirmeye başlıyor… Hayat tarzları ve standartları değişiyor.
Halbuki nüfusu 1-2 milyon arası bir yerin belediye başkanının aldığı maaş 17 bin lira… Senede 200 bin lira… Bu paradan hiç harcamasa, 3-4 milyonluk bir villada oturabilmesi için kaç sene çalışması lazım? En az 10 yıl…
Tamam kimse makama donsuz gelmiyor. Yani atadan dededen kalmış varidatı olabilir. Zaten geldiğinde zengin olabilir. Falan filan…
Ama biz o basit soruya “hizmet için” diyemiyoruz. Desek de aslında inanmıyoruz.
Kimsenin cebinin bekçisi veya hasetçisi değiliz.
Ama “Adam belediye başkanı kardeşim. Sen önce yaptıklarına bak. O kadar da kafaya takma. İlla ki menfaati olacak…” şeklinde bir ahlaki konsolidasyonla işi çözmüş durumdayız.
Yani bal tutan parmağını yalayacak!
Neyin ne olduğunu görüyor, adını koyuyor ve fakat çok da rahatsız olmuyoruz.
Dolayısıyla hepimize “afiyet olsun!”
Haa, bu arada kimse Hazreti Ömer Efendimizle ilgili menkıbe anlatmasın artık.
Siyasete yeni bir soluk getirip, Türkiye’ye çok önemli eserler kazandıran AK Parti, maalesef siyaseti temizleyebilmiş değil.
Yani…
İçine giremediğimiz zaman sızlanırız ya; “Siyaset pis iş kardeşim…”
Ne zamana kadar?
Ben başkan veya vekil olana kadar!
Yerseniz!
Yeriz.
(Savaş tehlikesi olan kritik bir zamanda bunlar konuşulur mu diyecek olanlara: Temiz olsaydık, savaş tehlikesi olmazdı! Çoktan çözmüş olurduk! Yine de bu kirliliğin içinden şunun altını çizelim ki, şehadet en kestirmeden temizleyen makamdır. Bu inanç ve cesaretten ve dahi vatan aşkından uzak değiliz milletçe. Buna da şükür!)