Kent merkezindeki sivil mimarlık eserlerinin korunmuşlarının
yanı sıra ilçelerdeki eserler bu zenginliğin göstergeleridir.
Kentin içinde yer aldığı bölgenin tarihi çok erkenlere gider.
Prehistorik, Neolitik, Kalkolitik çağların ardından Hitit, Pers,
Yunan, Roma, Doğu Roma (Bizans), Selçuklu ve Osmanlı
medeniyetleri ile Cumhuriyet sonrası dâhil olmak üzere her
dönemin ve medeniyetin izlerini bu bölgede görmek
mümkündür. Bunun en önemli nedeni bölgenin Akdeniz
medeniyetlerini İç Anadolu üzerinden Ege ile buluşturan
önemli bir coğrafi konumda olmasıdır.
Bölge ticari bir rota
üzerinde yer almasından dolayı çok farklı kültürlerin etkileşim
halinde olduğu bir noktadadır.
Mersin'in kültürel mirasının zenginliği antik mitolojide ve
literatürde de izlenir. Antik tarihçi Herodotos, Kilikia isminin
Fenikeli Kiliks ile bağlantılı olduğunu söyler. Efsaneye göre
Fenike kralı Agenor'un oğlu Kiliks, kızkardeşi Europe'nin Zeus
tarafından kaçırılmasından sonra onu aramak için diğer
kardeşleriyle birlikte Kilikia'ya kadar gelmiş, ancak onu
bulamayınca ülkesine dönemeyip Kilikia'ya yerleşerek buraya
ismini vermiştir.
Bölgenin adı olan Kilikia ilk kez MÖ 16 yüzyılda Hitit
metinlerinde Adaniya ile birlikte Chalaka olarak rastlanır.
Burada Adaniya Ovalık Kilikia'yı (İskenderun Körfezi'nden
Mersin'e kadar olan bölge) ifade ederken, Chalaka da Dağlık
Kilikia'yı (Mersin'den Alanya'ya kadar uzanan bölge)
nitelendirir.
MÖ 15 yüzyıldan itibaren ise Mısır kaynaklarında
Qedi / Kedi isminin Kilikia'nın ovalık bölümünü karşıladığı
görülür. MÖ 713-663 yılları arasında, Asur yazıtlarında Kilikia Chilakka (Hilakku) olarak geçer. Hilakku önceleri sadece
Dağlık Kilikia'yı karşılarken daha sonra bütün Kilikia için
kullanılır. Bu dönem aynı zamanda Yunan unsurlarının bölgede
görülmeye başladığı tarihlerdir. Kelenderis, Nagidos,
Aphrodisias, Soloi ve Tarsos gibi kentlerde bu sürecin
arkeolojik izleri takip edilebilir.
İLAYDA’DA ADINA RASTLANIR
Yunan yazılı kaynaklarında ilk olarak Kilikia adına MÖ 7
yüzyılda yazıldığı düşünülen Homeros'un İlyada adlı eserinde
rastlanır. Buradaki ifadelerden, Kilikialılar'ın gördükleri baskı
sonucunda kuzeyden güneye doğru bugünkü Kilikia'ya göç
ettikleri anlaşılır. Strabon da (MS 1 yüzyıl) bugünkü Kilikia
bölgesinin yanında Troia bölgesindeki Kilikyalılardan söz eder.
Strabon'a göre Kilikia sınırları batıda Alanya'dan (Korakeison)
doğuda İskenderun Körfezi'ne (Alexandria kat Isson) kadar
uzanmaktadır.
Kilikia hakkındaki kapsamlı bilgilerimiz Büyük İskender
sonrasındaki döneme aittir. Büyük İskender'in MÖ 333 yılında
Kilikia bölgesinin doğu sınırında yer alan İssos'ta Persleri
yenmesi ve ardından generallerinden I. Seleukos Nikator'un
bölgedeki egemenliğiyle birlikte yoğun bir imar faaliyetinin
başlamış olduğunu görürüz. Bu dönemde kapsamlı bir savunma
mimarisi (kule ve kaleler), kültür ve din bütünlüğünü sağlamak
üzere tapınaklar yapılmıştır. Yunan tapınak özelliklerine uygun
inşa edilmiş olan Uzuncaburç Zeus Olbios tapınağı bu anlamda
büyük önem taşır. Bölgenin Roma tarihi çok zengindir ve bu
dönemde arkeolojik kalıntılara da büyük artış görülür.
Vespasianus'un imparator olmasından sonra Kilikia'nın
Roma'nın bir parçası olmasının getirdiği süreklilik ve uzun
soluklu barış dönemi sürecinde Kilikia bölgesinde büyük bir
imar planı uygulanmaya başlamıştır. Ayrıca MS 2 Yüzyılda
imparator Hadrianus döneminde ikinci bir imar dönemi
yaşanmıştır. Daha önceki dönemlerde kurulmuş olan kentlerde
de hızlı bir gelişme görülmeye başlanmıştır.
Bu tarihsel sürecin izlerini Mersin ve ilçelerinde de izlemek
mümkündür. Sadece görkemli anıt mezarların bulunduğu
nekropolisler değil, Hellenistik dönemin kaleleri, sahilde bulunan antik kentler, bu kentlerin su ihtiyaçları için inşa
edilmiş dikkat çekici su kemerleri ve kanalları, dağlık alana ve
sahil arasındaki antik yol rotaları ya da dağlık alandaki kırsal
yerleşimler farklı gezi alternatifleri yaratmaktadır. Bütün bu
arkeolojik zenginliğin keşfedilmesi için bölgenin sahip olduğu
dağlık coğrafyanın içine girilecek olması ise yapılacak
keşiflerin heyecanını artırmaktadır.
ÖNEMLİ ANTİK KENT: SOLİ POMPEİPOLİS
Mersin merkezi Yumuktepe gibi Mersin'in binlerce yıllık
tarihini açığa çıkarak bir höyüğe ve Soli Pompeiopolis gibi
önemli bir antik kente ev sahipliği yapar. Antik kentin
kalıntıları bugün kazılarla açığa çıkarılmaya devam etmektedir.
Mersin'i çevreleyen Toroslar'ın eteklerinde ise çok sayıda
ortaçağ kalesi oldukça iyi korunmuş durumlarıyla bugün de yol
rotaları üzerindeki koruma ve gözetleme görevlerine devam
etmektedir. Bunlar arasında Çandır, Gözne ve Sinap kaleleri
öne çıkar ve bu kalplerin varlığı, bölgenin antik dönemlerden
beri sahip olduğu geçiş noktası karakterini vurgularlar.
Erdemli ve Silifke ilçeleri, Anadolu'nun en zengin arkeolojik
eserlerini barındırmaları açısından dikkat çekerler. Burası
sahip olduğu arkeolojik kalıntılarıyla ve dağlık coğrafyasının
etkileyiciliği ile öne çıkar. Hellenistik dönemde, ayrıcalıklı
yönetim şekliyle Olba Tapınak Devleti'ni barındıran alanın
sınırları iki nehir ile çizilmiştir. Nehir vadisi boyunca, vadinin
duvarlarında suyu sahile taşıyan kanallar bugün de bütün
görkemiyle görülebilmektedir. Sahildeki modern yol boyunca
giderken bir yanda Akdeniz'in maviliği diğer yanda ise
aralarında belki birkaç yüz metrelik mesafeler bulunan
görkemli su kemerleri gezginlere eşlik eder. Bu su
kemerlerinin MÖ 1 yüzyılda yapımının başladığı ve Bizans
döneminde de tamiratlarla kullanımlarının devam ettiği bilinir.
İÇİNDEN SU KANALLARININ GEÇTİĞİ KENT
Lamos Vadisi'nden çıkan su kemerleri antik kent Elaiussa
Sebaste'ye ulaşır. Burasının modern ismi Merdivenlikuyu'dur
ve bu isim muhtemelen suyun depolandığı büyük boyutlu
sarnıçtan kaynaklanmaktadır. Antik kentin nekropolisinde
sahip olduğu lahitler ve tapınak mezarlar burasının özel bir kent olmasını sağlar. İçinden su kanallarının geçtiği tiyatro,
tapınak, hamam, gymnasium ve kiliseleriyle oldukça zengin bir
kent olan Elaiussa Sebaste'nin yaşamsal ihtiyaçları için su
sorununu böyle görkemli bir mimariyle çözmüş olması oldukça
anlaşılır bir durumdur. Su kemerlerinin Roma döneminde
Elaiussa Sebaste (Ayaş) kentine kadar inşa edilmesine karşın,
Bizans döneminde yakındaki Korykos (Kızkalesi) kentinin
öneminin artması sebebiyle ve burasının Akdeniz'deki önemli
limanlardan bir haline dönüşmesinin ardından, tamiratlarla
yenilenip Korykos'a kadar uzatıldığı anlaşılmaktadır. Burası,
ismini denizdeki ada üzerinde bulunan kaleden alan bugünkü
Kızkalesi kasabasında yer alır, bölgenin en dikkat çekici antik
kentlerinden ve Kilikia'nın önemli liman kentlerinden biridir.
Bu hem sahip olduğu arkeolojik kalıntıların çokluğu ve iyi
korunmuşluğunun hem de denizi, güneşi ve doğasının
güzelliğinin sonucudur. Antik kette uzun dönemler boyunca
farklı kültürlerin birarada yaşadığı kalıntılardan
anlaşılmaktadır. Hellenistik mezar evleri; sütünlü cadde,
anıtsal kapı, tapınak, hamam gibi Roma dönemi kamu binaları;
çok sayıdaki Bizans kilisesi ile biri karada ve diğeri adada
olmak üzere iki Ortaçağ kalesi kentin çağlar boyunca yoğun
yerleşim gördüğüne işaret eder.
ANTİK YOLLARDA MEVSİMLİK GÖÇ
İki nehir arasındaki sahil boyunca Korasion (modern
Susanoğlu), Akkale gibi daha birçok yerleşime ait kalıntıları
bulunur. Dağlık alanda ise sahildeki antik kentlerin arka
alanlarında yer alan kırsal yerleşimler vardır. Bu dağlık alanda
Hellenistik dönemden başlayan ve devam eden önemli bir
yerleşim düzenlemesinin ve bununla bağlantılı tarımsal
üretimin varlığı görülür. Denize dik inen vadilerin içlerinin ve
üzerlerinin yol olarak kullanıldıkları anlaşılmaktadır. İlginç
olan, bu antik yol rotalarının bugün de mevsimlik göçler için
kullanımlarının devam etmesidir ve aynı antik dönemde olduğu
gibi vadi içlerinde, özellikle ilkbahar ve kış aylarının başlarında
hayvan sürüleriyle birlikte mevsimlik göç eden köylülerle
karşılaşmak mümkündür.
Bölgede, yol olarak kullanılan bu vadilere hâkim tepelikler
üzerinde Hellenistik dönemde, Territorium'da egemen olan Rahip Krallık Hanedanlığı ve Seleukosların iş birliği ile
kalelerin inşa edildiği, bu kalelerin sahip oldukları savunma
işlevinin ise Roma ve Bizans dönemlerinde yerini tarımsal
üretime bıraktığı ve buraların kırsal yerleşim olarak varlıklarını
devam ettirdikleri bilinmektedir. Bu yollar üzerinde ayrıca çok
sayıda kule bulunmaktadır. Büyük bir çoğunluğunun
Hellenistik dönemde yapıldığı bilinen ve Kilikia kuleleri olarak
adlandırılan bu yapılardan bölgede sürdürülen arkeolojik
araştırmalarda yaklaşık 50 adet tespit edilmiştir. Bu kulelerin
yolları korumanın ötesinde tarımsal üretimi kontrol etmek gibi
bir amacının da olduğu düşünülmelidir.
ÜÇ YÜZ YILLIK SANATSAL DEĞİŞİMLER
Korykos'un (Kızkalesi) içinden kuzeye doğru giden vadi yol
rotasında en dikkati çeken, sadece 5 km kuzeydeki
Adamkayalar'dır. Burası Şeytan Deresi Vadisi'nin doğu
kenarında, vadinin Korykos'a hâkim olduğu bir noktada
kurulmuş bir Hellenistik dönem kalesidir. Bununla birlikte
burası yerleşimin hemen altındaki vadi duvarında sahip olduğu
kabartmalardan dolayı, bir kutsal alan olarak tanınmış ve
isimlendirilmiştir. Buradaki kabartmalara ulaşabilmek için vadi
içine doğru zor bir iniş gerçekleştirmek ve sonrasında kayalara
yapılmış bu sanat eserlerini görmek heyecan vericidir.
Kabartmalar arasında kline üzerinde yatan bir adam ve
yanında ayakta duran bir kadın, bir erkek ve bir hizmetçi, keçi
tutan bir adam, savaşçılar, bir kadın ve etrafında ayakta duran
bir adam ve çocuktan oluşan grup gibi sahneler resmedilmiştir
ve bunların yaklaşık olarak üç yüz yıllık bir süreç içerisinde
yapılmış olması dönemler arasındaki sanatsal anlayışın
değişimini de göstermektedir.
Arkeolojik kanıtlar, bölgenin antik dönemdeki ekonomisinin
temelini oluşturan zeytinyağı ve şarap üretime işaret eder.
Bölgenin ekonomisindeki en önemli yerlerden birini zeytinyağı
ve şarap üretiminin aldığı, gerek arazide tespit edilen
arkeolojik verilerle gerekse de literatür kaynaklarla
desteklenmektedir ve gezginler, takip ettikleri rotalar boyunca
çok sayıda zeytinyağı ve şarap üretimine ait kanıtlar
görebilirler. Buralar, antik yazarların bahsettikleri ünlü Kilikia
şarabının üretildiği yerlerdir. MS 4 yüzyıldan itibaren, Kilikia bölgesi şarap konusunda regio (birçok farklı lezzeti olan
şaraplar merkezi) olduğu bilinir. Bölgenin öne çıkan ürünleri
arasında safran da bulunmaktadır. Strabon'un, Korykos
yakınlarında bulunan Korykion Antron'da (Cennet Cehennem)
yetişen safrandan bahsetmesi ürünün bölgedeki önemine işaret
eder. Safran bugün bölgede yetiştirilmese de, antik dönemde
yetiştiği yer olan Korykon Antron'daki etkileyici mağarayı
gezmek ve içerisindeki MS 6 Yüzyıl kilisesini görmek gezginler
için ilgi çekici olabilir.
Bu rotayı kullananlar çok sayıda antik kalıntıyı gezerek,
bölgenin merkezi konumundaki Uzuncaburç'a (Diokaesareia)
ulaşırlar. Burası Toros Dağları'nın üzerinde sahip olduğu iyi
korunmuş kalıntılarıyla yaşadığı dönemin aynası görünümünde
olan bir antik kenttir. Zeus Olbios'a adanmış olan tapınak,
kentin Hellenistik dönemde, bölgeye hâkim olan rahip kralların
ikamet merkezleri ve bölgenin dini merkezi olduğuna işaret
eder. Buradaki tapımın köklerinin daha erkene gittiği ve daha
önceden burada bulunan yerel halklara ait Luwi tapımının
devam ettirildiği düşünülmektedir. Peripteros planlı olan ve
etrafında bir temenos duvarına sahip tapınağın Hellenistik
dönem özellikleri olmakla birlikte sonraki dönemlerde de
kullanımının devam ettiği ve Erken Bizans döneminde kiliseye
çevrildiği izlenebilmektedir. Kentteki en dikkat çekici
eserlerden biri ise Rahip Hanedanlığı'nın gücünü simgeleyen
bir anıt görünümündeki kuledir. 22 metre yükseklikte
korunmuş olan kulenin en az beş katlı olduğu, odalara sahip
olduğu görülür ve üzerindeki yazıdan Tarkyaris'in oğlu Teukros
tarafından yapıldığı anlaşılır. Antik kent ve modern köyün iç içe
geçmesi, burayı ziyaret edenlerin dönemler boyunca
kültürlerin değişimini izleyebilmelerine imkân sağlar. Burada
bulunan iki anıtsal kapı, antik yollar, bir tiyatro, bir nymphaion
(anıtsal çeşme), Tyhche tapınağı ve mezarlar buradaki Roma
imar etkinliklerinin en güzel örnekleridir.
Bugünkü modern Silifke, antik dönemde Seleukeia Kalykadnos
olarak adlandırılan önemli bir kenttir. Kalykadnos Nehri'nin
(Göksu) kıyısında yer alır ve 1 Seleukos Nikator tarafından,
MÖ 295'de kurulmuştur. Kentin en parlak devri Roma
İmparatorluk Dönemi'ne rastlar. Kentteki kalıntılar arasında kale, kent merkezinde, Göksu Nehri üzerinde yer alan köprü,
büyük boyutlu bir su sarnıcı, bir tapınak görülebilen eserler
arasındadır. Silifke'den yaklaşık 3 km batıda kıyı yolundan
içerilere doğru sapan yol üzerinde bulunan Meryemlik
harabeleri Hristiyanlar için bir hac yeridir. Buradaki, Havari
Paulus'un öğrencisi ve yolculuk refakatçısı olan Azize
Thekla'nın mağarası hac yolcuları için en önemli yerler
arasındaydı. Günümüzde bu alanda, 'Azize Thekla'nın bazilikası
ve yan binalarının kalıntıları bulunmaktadır.
Silifke'nin batısına doğru gidildiğinde görkemli bir Akdeniz
manzarası eşliğinde kültürel mirasa ait eserleri görmek
mümkündür. Bugün Tisan olarak bilinen mevkideki Aphrodisias
antik kenti ortaçağa kadar devamlı olarak çeşitli yerleşmelere
sahne olmuştur. Yarımadanın doğusunda Hristiyan bazilikası,
bu devrin en önemli örneklerinden biridir. Ortaçağda
şövalyelerin kontrolünde olan ada, daha sonraki dönemlerde
terk edilmiştir. Halen yarımada üzerinde herhangi bir yerleşme
yoktur. Aphrodisias'ta bugün, koruma duvarları, nekropol,
bazilikalar, sarnıçlar, şövalye evlerinin kalıntıları, su kanalları,
antik limanlar ve bazı yapılara ait temel duvarları
görülebilmektedir. Aydıncık ilçesindeki Kelenderis antik kenti
ise eskiçağda bölgenin bir liman kenti olarak bilinir. Antik
kentteki 'Dörtayak' olarak adlandırılan anıt mezar ise oldukça
sağlam olarak bugün görülebilir. Bozyazı ilçesindeki Nagidos
antik kenti ve Softa Kalesi öne çıkan kültürel miras özleri
arasındadır. Anamur ilçesindeki Anemurium antik kenti ve
Mamure Kalesi ise iyi korunmuş olmaları ile mutlaka ziyaret
edilmesi gereken alanlardır. Mut sahip olduğu geçiş yolları
üzerindeki konumu ile çok sayıda kültürel mirasa ev sahipliği
yapar. Bunlar arasında Alahan Manastırı öne çıkar. Mut'un 15
km kuzeyindeki Alahan Manastırı 1200 m yüksekliktedir ve
Hristiyanlıkta bir hac merkezi olması bakımından da önem
taşır. Manastır kompleksi içerisinde Mağara Kilise, Batı
Kilisesi, Sütunlu Yol, Vaftizhane, Anıt Sunak, Keşiş Odaları,
Doğu Kilisesi ve çevredeki mezarlar bulunur. Tüm bu yapılar
sütunlu bir yürüyüş yolu ile birbirine bağlanmıştır. Buradaki
Doğu Kilisesi tüm Kilikia kiliselerinin en ünlü ve en iyi
korunmuş kiliseleri arasında yer alır.
UNESCO DÜNYA GEÇİCİ MİRAS LİSTESİ
Mersin'in sahip olduğu bu zengin kültürel mirasın ortaya
çıkarılması ve korunması için çok sayıda çalışma
sürdürülmektedir. Bölgedeki birçok kültürel miras evrensel
değerlere sahiptir ve bunlardan bazıları UNESCO Dünya Geçici
Miras Listesi'nde yer alırlar. Bunlardaki arkeolojik ve kültürel
değerlerin kesintisiz bir şekilde birbirini takip etmesi, yerel bir
özelliği yansıtması nedeniyle benzersiz karakterde değerlere
sahip olmaları, istisnai nitelikteki özellikleri bunları özel
kılmaktadır. Bunların tamamı ise 2863 Sayılı kanuna göre 1
Derece Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı olarak tescilli olup, Kültür
ve Turizm Bakanlığı'nın koruması altındadır.
Prof. Dr. Ümit Aydınoğlu, Mersin Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Arkeoloji Bölümü
Fotoğraflar: İsmail Şahinbaş