Röportaj 13.10.2017 14:20 Güncelleme: 13.10.2017 14:23

​Tahrif edilmiş tarih

"Türk tarih yazımının bir bölümü tamamen tahrif edilmiş olmasına rağmen toplumumuzun büyük çoğunluğunun geçmişleriyle gurur duyduğunu dolayısıyla da minnet ve zarafetle bizlere, ailemiz tüm fertlerine karşı derin kalbi hisler ve derin saygı beslemekte olduğunu yaşayarak görüyor ve biliyoruz."
​Tahrif edilmiş tarih

Geçtiğimiz günlerde uluslararası medyada Kanada’daki aşırı sağ gösteriler hakkında yorumlar yer aldı. Yükselmekte olan bu siyasi hareket hakkında Orta Avrupa toplumlarının refleksleri hakkında bizleri bilgilendirebilir  misiniz?

Tabii son derece endişe veren bir durum söz konusu. Çünkü aşırı sağ neredeyse her yerde yükselişte. Taraftar olan kesim ise, bu güne kadar uygulanan politikalardan hep hayal kırıklığına uğramış. Kendini mağdur hisseden ve artık politik uygulamalardan neredeyse iğrenen kitleler. Siyasi yelpazede orta sağı, orta solu denediler. Bu kesim sanayi ve tarım çalışanları gibi gelir düzeyi düşük halk kitlelerinden oluşuyor ve hiçbir zaman elit değil. Ne kadar ilginç değil mi? Bu görüşün taraftarlarında, “Yeterince çektik, belki bunlar bize yardımcı olabilir.” düşüncesi hakim. Doğal olarak, aynı zamanda bu kesimler arasında dışarıdan çalışmaya gelen yabancı işgücüne karşı büyük reaksiyon da  var. Mesela basit Fransızlarda Arap çalışanlara karşı işlerinin çalındığı zannıyla büyük tepki oluşuyor. Durum özünde ve gerçeğe aykırı olsa da zor şartlar altındaki çaresiz kitlelerde de işte böyle bir davranış beliriyor ve maalesef artacağı da görülüyor.

Kitaplarınıza Türkiye’de büyük teveccüh gösteriliyor. Önümüzdeki Mart ayında Paris’te yeni kitabınızın yayınlanacağını sevinçle öğrendim. Ümit eder ve dilerim ki, kısa sürede Türkiye’deki okuyucularınızla da hasret giderirsiniz. Bu kitabınız hakkında söz edebilir misin?

Son kitabım, iyi bildiğim fakat dışarıdan hiç bilinmeyen, tanınmayan ve çok eleştirilen Pakistan üzerine olacak. Hindistan’da olduğu gibi Pakistan’da da yakın akrabalarım var. Sık gittiğim bir ülke ve  bir romandan hareketle tanınıp bilinmesini sağlamayı amaçlıyorum. Konusu özetle, Pakistan’a giden ve toplumun değişik kesimlerini tanıyan ve Taliban tarafından kaçırılan bir Fransız gazetecinin hikayesi. Ümit ediyorum ki, Pakistan ile ilgili biraz gözlerin açılmasını temin edebilirim.  

Madem ailevi ilişkilerle başladık, aynı minvalde sonlandırabiliriz. Muhterem Osmanlı Ailesi’nin toplumumuzdaki karşılığı, genel olarak büyük sevgi, zarif yaklaşım ve derin minnet duygusudur.. Her ne kadar uzun süre tarih yazımı tahrifata uğramış ve o günün olaylarını, o günün şartlarından değerlendirmek yerine, bugünün şartlarından değerlendirilmeye çalışıldığından olsa gerek yanlı ve yanlış bilgilendirmeler sonucu anlamsız bir tarafgirlik söz konusu olmuştur. Bugün ailenizin büyük çoğunluğu hala yurt dışında yaşamaktadır. Hatta Aile reisleri dahi yaşadıkları ülkelerde vefat etmiş, çoğunluğu orada defnedilmeyi tercih etmişlerdir. Gerçekçi  olunması gerektiğinden  Orta Avrupa ve Rusya hükümdar aileleri ile ailenizin konumunu karşılaştırdığında, hukuk temelindeki düşüncelerinizi rica ediyorum.

Her halükarda şuradan başlayabiliriz.. Yakın geçmişte komünist rejimlerim hüküm sürdüğü ülkelerde dahi eski hükümdar aileleri mensuplarının onurlarının iadesi ve saygıyla kabul görmelerinin yanı sıra yine mevzuat değişiklikleri ile bazı gayrimenkullerinin geri verildiğini ve bu sayede de yaşamlarının idamesinin sağlandığını biliyoruz. Bugün ve gelecek düşünülerek, tarih yazımlarının düzeltilerek siyasetten arındırılmış ve objektif hale getirildiği  Orta Avrupa başta olmak üzere, diğerlerinde de eski hükümdarlık aileleri mensupları saygı ve onurla kabul görüyorlar. Tabii ki haliyle tarihleriyle barışık ve devamlılığın ifadesi olduğundan, bu durum o ülkelere zenginlik katmasının yanı sıra olgunluklarının ve büyüklüklerinin işareti olarak tarihe not olarak geçiyor. Bizim ailemizde ise bazı büyüklerimiz ömür boyu mütevazi ve saygılı uğraşlarına rağmen hiçbir sonuç alamadıklarını biliyoruz. Halbuki son olarak gayrimüslim toplulukların mülkiyet hakları dahil haklarının iadesi konusundaki hızlı ilerlemeye şahit olmakta, demokratik davranış açısından sevindirici olmakla birlikte 600 yıl boyunca toplumumuza dünyada şanlı yer edinmesi için kanla canla ömürlerini vakfetmiş ailemize reva görülen uygulamalar açısından oldukça üzüntü verici olmaktadır. Türk tarih yazımının bir bölümü tamamen tahrif edilmiş olmasına rağmen toplumumuzun büyük çoğunluğunun geçmişleriyle gurur duyduğunu dolayısıyla da  minnet ve zarafetle bizlere, ailemiz tüm fertlerine karşı derin kalbi hisler ve derin saygı beslemekte olduğunu yaşayarak görüyor ve biliyoruz.

İki misal vermek istiyorum. Birincisi, Macaristan Devleti tarafından izimiz bir şekilde bulunarak, geçtiğimiz yıllarda ecdadımız Kanuni Sultan Süleyman Han’ın bir kısmının defnedildiği yerin tespiti vesilesiyle düzenlenen törenlere beş prenses olarak davet olunduk. 

S2kenize2

Haliyle Macar yetkililer protokoldeki yerlerimiz hususunu nazikçe Ankara’ya sormuşlar. Cevaben bizlere hiçbir yerin ayrılmaması gibi bir yanıtla karşılaştıklarından, şaşırmış vaziyette bizlerin yine de tören sırasında önde bulunmamızı rica ettiler. Tören esnasında Türk heyeti alana vardığında bazı üyeler yanımıza gelip saygıyla bizleri selamladılar. Heyet başkanları ise önümüzden geçerlerken kimliğimizden dolayı başlarını öbür tarafa çevirerek sert bir şekilde geçip gittiler. Bir selamdan bizler bir şey kazanmayız, yokluğundan da bir şey kaybetmeyiz. Devamında Cumhurbaşkanlarına bizleri takdim etmeyi planlamış olan Macar yetkililerin oluşan bu abes durumdan duydukları üzüntü ve yaşadıkları sıkıntılarını teselli etmek bize düştü. İkincisi, ben bir şekilde kitaplarım ile idare ediyorum ve herhangi bir beklentim yok. Fakat dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi şaşırtan şekilde İstanbul’da, Anayurtta sefalet içinde yaşamaya çalışan akrabalarımız var. Bu nedenle tanıdığım üst düzey Türk yetkililer her daim nazikçe ricalarımızı sorarlar. Bu sorular karşılığında, “Bazı yakın akrabalarımın büyük maddi sıkıntı içerisinde İstanbul’da yaşamaya çaba sarf ettiklerini, eğer mümkünse telefon santral görevlisi benzeri gibi basit iş imkanının büyük faydası olacağını” belirttiğimde, cevaben “Hiç önemli değil.. Tabii ki, bir Osmanlı Prensesi için..” gibi cevaplarla karşılaştım. Ricamı üç kez yinelememe rağmen yine de hiçbir yanıt alamadığımdan vazgeçtim. Demek ki, öyle lafla, söylendiği gibi bir değer falan da atfedilmiyormuş. Bunlar gibi çok fazla misal mevcut. Halka rağmen, bu tutumlar dolayısıyla da ailemiz büyükleri vefat ettikleri yabancı topraklarda definlerini vasiyet ettiklerini düşünüyorum. Bazı iyi niyetli vatandaşlarımızın naaşların memleket toprağına getirilmeleri gibi safiyane düşüncelerinin olduğunu biliyorum. Fakat yaşam boyu sadece geldiği soydan dolayı her türlü sıkıntıya maruz kalmış insanların en azından son dileklerinin kabul edilmesi gerektiğini de düşünüyorum. Sonuçta tutum ve davranışta 1924’ten pek büyük değişiklik maalesef görülememiştir. Lütfen bunların diğer hususlar gibi aynen kayda geçmesini rica ediyorum.

Kanuni’nin torunları Zigetvar’da

Kenİze Murad, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) tarafından gün yüzüne çıkarılan Kanuni Sultan Süleyman’ın Macaristan’daki türbesini ziyaret etti.

Geçtiğimiz yıl, Macaristan’ın Zigetvar kentinde TİKA tarafından kalıntıları bulunan, Kanuni Sultan Süleyman’ın iç organlarının defnedildiği türbeyi ziyaretinde açıklama yapan Kenize Murad Sultan, Kanuni Sultan Süleyman’ın türbesinin tekrar ortaya çıkarılmasının çok önemli olduğunu belirterek, ‘’Yüzyıllar sonra dedemin kabrini ziyaret etmekten dolayı çok etkilendim. Kanuni, Osmanlı’nın en büyük sultanıydı. Osmanlı’yı yeni kanun ve kurallar ile modern bir imparatorluk haline getirdi. Kanuni’nin tek ve büyük bir zayıf noktası vardı o da Hürrem’di. Hürrem’i çok sevmiyorum. İbrahim muhteşem birisi olmasına rağmen onun yüzünden öldürüldü. Aynı şekilde şehzade Mustafa da. Onun arkasından gelen Selim çok yetenekli değildi.’’ şeklinde konuşmuştu.

“40 yaşında Türk vatandaşlığı için başvurdum”

Kenize Murad, ziyarette o gün kendisine yöneltilen vatandaşlığıyla ilgili bir soruya, ‘’Fransız ve İngiliz vatandaşlığım daha önceden de vardı. 40 yaşında Paris’teki Türk konsolosluğuna Türk vatandaşlığı için başvuru yaptım. Görevli konsolos vatandaşlık başvurumun Ankara’dan reddedildiğini söyledi. Aslında Türk vatandaşlığımı Fransa’daki Türk gazeteciye borçluyum. Konuyu yakından tanıdığım Murat Bardakçı ile paylaştım. Kendisi çalıştığı gazetede ‘Utanç, Kenize Murad’ın vatandaşlığı reddedildi’ diye manşet attı. Haberde ‘birçok futbolcuya bile vatandaşlık verilmesine rağmen Kanuni’nin torunu ve aynı zamanda Türkiye lehine çok sayıda yazı yazan gazeteci yazar Kenize Murad’a vatandaşlık verilmedi’ diye yazdı. Daha sonra hata yapıldığı belirtilerek bana vatandaşlık verildi.’’ şeklinde cevap vermişti.

2 yıllık çalışmanın ürünü

Kenize Murad’a  gezilerinde eşlik eden Macaristan’ın eski Ankara Büyükelçisi Janos Hovari ise yaptığı açıklamada, Zigetvar kentinde bulunan Osmanlı yerleşkesini Osmanlı hanedanına mensup kişilerin ziyaret etmesinin çok önemli olduğunu belirterek, ‘’Osmanlı yerleşkesinin gün yüzüne çıkarılması için Türk ve Macar arkeologlar iki yıldan beri çalışıyor.” dedi.

Gazeteci yazar Kenize Murad Toprağımızın Kokusu; Filistin ve İsrail’in Sesleri adlı kitabı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’a hediye etmişti