Vakıf Katılım web
Röportaj 25.03.2018 15:21 Güncelleme: 25.03.2018 17:24

Şahin Abi Bizi De Meşhur Et!

Şahin Abi Bizi De  Meşhur Et!

Beyza Sinem ÇAĞLAR

Bu hafta Şahin Özer’in stüdyosunda şansımızı deneyelim dedik! Keyifli sohbetimiz sık sık şarkılarla bölündü, geçmişe yolculuk geleceğe de planlar yaptık!

O ki 90lı yılların Türk Pop’una damga vurmuş bir çok sanatçıyı keşfetmiş! O ki yaptığı yatırımlarla Türk müziğinin ufkunu açmış! O ki Unkapanı’ndan Amerıkaya uzanan bır hıkayenın kahramanı: o Şahin Özer!

Biz Şahin Özer’i tanıyoruz da acaba kendisi nasıl anlatıyor? Kimdir Şahin Özer?

1956 yılında Malatya’da doğdum: 10 yaşımda  İstanbul’a gelip plak satışı yapan babamın yanında çalışmaya başladım. Bu vesile ile, Türkiye’nin bütün illerini, ilçelerini ve köylerini defalarca gezme fırsatı buldum. Sonra kendi şirketimi kurdum ve bir şekilde camiaya dahil oldum. Evli ve 4 çocuk babasıyım.

Biraz fazla mütevazi bir anlatım oldu. Bu biz size birçok sanatçıyı keşfetmiş bir yetenek avcısı olarak biliyoruz…

Sektöre hizmetlerim olduğu doğrudur. Çok emek verdim, karşılığını aldığım da oldu, hayal kırıklığına uğradığım da. Sonuçta iyi bir isim bırakarak ilerlemekle arzumu yerine getirmiş oldum

Nasıl başladı bu yapımcılık tutkusu?

Babam, Laleli Camii’ nin altında plak satışı ve prodüktörlük yapıyordu, 10 yaşımda geldim memleketten onla çalışmaya başladım. Sesim de güzeldi ha: çok ikna etmeye çalışan oldu kendi plağımı yapmam için. Ama istemedim: “ben müzik yapmayacağım müzisyen yapacağım” dedim. 1976-1978 arasında askerliğim, tamamladıktan sonra İngiltere ve Amerika’da prodüktörlük eğitimi aldım. Her işte olduğu gibi bu işte de eğitim çok çok önemli. Ben sanatçı neler yaşar, nasıl kendini geliştirmelidir, krizler nasıl yönetilir hep bu eğitimlerde öğrendim. Sonra 1983 yılında, Unkapanı’nda “Şahin Özer Müzik Yapım A.Ş.” firmasını kurdum. 1985 yılında Dünya Müzik Yapımcıları Konfederasyonu üyesi oldum ve böylece ülkemizi uluslararası platformlarda da temsil etme şansını elde ettim. Bizim sektörde de böyle bir ihtiyaç olduğunu farkettiğim için 1992 yılında Müyap’ı kurdum, sonra da başkanlığına seçildim. Halen bir çok yerli ve uluslararası dernek ve konfederasyonda aktif olarak çalışmaktayım.

80ler ve 90larda Türk pop müziğine damga vuran bir çok ismi siz keşfetmişsiniz: Yonca Evcimik, Mustafa Sandal, Harun Kolçak, Emel Müftüoğlu, Deniz Seki, Ozan Orhon, Oya-Bora, Gökhan Özen, Ferda Anıl Yarkın, Naşide Göktürk, Murat Başaran, Fatih Kısaparmak, Cengiz Kurtoğlu, Davut Güloğlu, Güllü, Arif Susam, Bülent Serttaş, Ahmet Şafak, Tarık Mengüç…

Estagfurullah: keşfetmek değil de Türk Müziğine kazandırmak diyelim: ben doğru yerde doğru zamanda doğru kişilerin iyi müzik yapmasına vesile olduğuma inanıyorum. Müzik farklı bir şey: derler ya ruhun gıdası diye: hakikaten öyle: o dönemde neye ihtiyaç var ise o çıkıyor. İnsanları müziğinizle neşelendirebilir, etkileyebilirsiniz. Zamanında bununla ilgili yaşadığım çok güzel bir anım var: ülkemizde belirli sıkıntılar var iken biz Davut’un (Güloğlu) şarkısını çıkarmıştık. Değerli Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer tarafından bizzat aranarak teşekkür edilmiştim: ülkemizin bulunduğu bu ortamda bu neşeli şarkı ile moralleri yükselttiniz demişti. Böyle takdirler gurur veriyor tabi.

Bu kişilerin sadece yapımcısı olmadınız aynı zamanda abilik yapmışsınız. Neleri ile ilgileniyordunuz?

Hani dedim ya: Amerika ve İngiltere’de eğitimler aldım diye: işte o eğitimlerde öğretilen en önemli şeylerden biri sanatçı psikolojisiydi. İnsan birden bütün Türkiye’nin tanıdığı ve sevdiği biri haline gelince, üzerine bir de sokağa çıkıp rahat yürüyemeyince bir ne oluyor yahu diyor. Hayatınız birden bire, geri dönülemez biçimde kökten değişiyor. Işte bunu kaldırması çok önemli bir sanatçının. Bu yüzden çalıştığım kişilere mutlaka şöhret psikolijisi dersi aldırırım. Aynı zamanda çok da vakit geçirdiğimiz ve bir emek karşılığında ortaya bir şey koyduğumuz için bir zaman sonra aile gibi oluyoruz. Derdimizi, sevincimizi paylaşıyoruz. Yapımcı ya da iş ortağı gibi değil de abi gibi görülmem belki de bu yüzden…

Ne oldu da birden önemini yitirdi?

Biz aslında sektör olarak teknolojiye uyum sağlamakta biraz geç kaldık. Şimdi herşey elektronik ortamda, basılı bir şey almıyor dinleyici. Ancak stüdyonuz var ise hala iş yapma şansınız var. Onda da teknolojiye uygun ekipmanlar kullanmanız lazım. Dünya teknoloji ile bambaşka yerler gidiyor, e bundan da en çok etkilenen sektörlerin başında müzik geliyor.

Bir sanatçının ya da şarkının tutacağını nasıl anlıyorsunuz?

O içten gelen bir şey; bir de senelerdir piyasanın içinde olmanın getirdiği bir his var öğrenilmiş. Şurdan kapıdan girsin biri, daha sesini duymadan anlarım o insandan neler çıkarılabileceğini. Bazısının sesi muazzam olur: imajla oynarız. Bazısının tarzı çok iyidir, ona ve sesine uygun şarkı bakarız. Şarkılarda da eğer ilk satırlarda sizi alıyorsa o duygu ‘tutar bu’ derim: keza beste de öyle: ilk nağmeler hemen yakalar kulağımı.

‘İMÇ umut kapısıydı’

 Biraz da Unkapanı - IMÇ efsanesinden bahsedelim: 80lerde nasıl bir yerdi İMÇ?

İMÇ umut kapısıydı. Memleketinden ilk otobüse atlayan, elinde sazı, daha bavulunu oteline bırakmadan soluğu plakçıların kapılarındaki kuyruklarda alırdı. Çok iyi sesler yarattı İMÇ: sektörün döndüğü bir alandı. Sadece meşhur olmak isteyenler değil: kaset, plak, cd alan satan da, bunları dağıtan da çok ekmek yedi ordan.

‘Nota ve solfej bilmek bir adım öne geçiriyor’

Peki şarkısı olmak isteyen gençlere önerileriniz nelerdir?

İlk önce kendilerine inansınlar. Bir insan kendine inandı mı yapamayacağı şey yok. Sonra da gerçekten kafaya taktılarsa bu işi çok emek vermeleri gerekiyor. Bunu bilsinler. Öyle tepeden inme olmuyor hiçbir şey. Öğrenmeye ve kendilerini geliştirmeye hep açık olsunlar. Mutlaka enstrüman çalsınlar demiyorum ama çalmak: nota ve solfej bilmek mutlaka o arkadaşı bir adım öne geçiriyor.

Yapımcılığa ek işlerle de uğraşıyordunuz diye hatırlıyorum...

Doğrudur: aynı zamanda  ‘Radyo İlaç’ ve  “Gold Reklam Ajansı” nın sahibiyim.

Size nasıl ulaşabilirler?

Valla benim yerim belli (Kollarını açıp ofsini gösteriyor). Her gelene de kapım açık. Etiler’de Şahin Özer Prodüksiyon dedin mi adres çıkıyor zaten bilgisayarda...

Bir gününüz nasıl geçiyor?

Sabahtan gelirim ben ofise; akşam geç vakte kadar çalışırım. Sürekli bir projemiz oluyor zaten. Alt katta stüdyomuz var; kayıtları, miksleri burda yaparız. Onun dışında gün içinde nefes aldığımız zamanlar da var: sanatçılarımız çok sık uğrar buraya: konuşuruz, dertleşiriz, planlarımızı yaparız. Eve gidince aileme zaman ayırırım: haftasonları da çalıştığımız için o vakitler değerli benim nazarımda.