Röportaj 14.03.2019 08:00 Güncelleme: 14.03.2019 15:24

Onkolojinin Gülümseyen Yüzü

2017 yılında Onkoloji Servisi kurulmasına için gelen teklifle Samatya Araştırma ve Eğitim Hastanesi Onkoloji Kliniği'nden Bakırköy Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne geçen Doç. Dr. Didem Karaçetin, hastane Onkoloji  Kliniği'nin kurulması, Klinik binasının yapılması ve tüm aşamalarında fiilen çalışarak Onkoloji Servisi'nin var olmasında önemli katkı sağladı.
Onkolojinin Gülümseyen Yüzü

Fehmi KETENCİ

Bakırköy Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Onkoloji Servisi’nde; hastalarına yaklaşımı, onlarla iyi iletişim kurması ve uzun süren zorlu tedavileri sürecinde  hastalarının hep yanında olmasıyla bilinen Didem Karaçetin; “hastalarının en önemli ve etkin moral  kaynağı” olarak tanımlanıyor.

Kısa bir süre önce yakın bir arkadaşımın kızının beynindeki kitle ameliyatı sonrasında ziyaretine gidişimin nerelere vardığına ben bile çok şaşırmıştım. Varlıkları da yoklukları da benim için bir dert, korku nedeni olan olabildiğince uzak durmaya çalıştığım, gidemediğim hastaneler ve doktorlarla bu kez yolum kesişmişti.

Bir şekilde, Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Bakırköy Dr Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyasyon Onkolojisi Kliniği yöneticisi Doçent Doktor Didem Karaçetin ile tanıştım. İki hoca olarak çok güzel bir sohbet ortamı oluştu.

Başlangıçta onkoloji dışında her şeyi konuştuk ama, onkolji gibi toplumda hala tam olarak anlaşılamamış ama çok önemli bir sağlık bilim dalının ne olduğunu da merak etmiyor değildim. Sıra geldi onu da konuştuk.

Bu konuda neler konuştuk, tabii ki neler konuştuğumuzu yazının devamında tam olarak okuyacaksınız

Bana anlatıldığında hastane “Onkoloji Servisinin gülümseyen yüzü” olarak tanıtılmasının yanı sıra, bildiğimden ve gözümden çok farklı bir akademisyen onkolog doktorla karşılaştım.

Sohbeti muhteşemdi, kanser gibi korkutucu bir hastalığın tedavisinin tüm aşamalarındaki var olan bir doktora, hastalarının neden “Onkolojinin gülümseyen yüzü” adını taktıklarını rahatlıkla görebildim.

Röportajımız süresince aydınlık yüzünden gülümseme hiç eksik olmadı. Sorduğum her soruya içtenlikle, tüm sevimliliği ile yanıt verdi. Hastane ve doktorlardan sürekli korkan, çok gerekmedikçe doktora gitmeyen ben bile Onkolog Didem Karaçetin’le kronik bu korkumu yendim.

ONKOLOJİNİN GÜLÜMSEYEN YÜZÜ

Şimdi, Bakırköy Sadi Konuk Araştırma ve Eğitim Hastanesi, Onkoloj Servisi Yöneticisi Doç. Dr. Didem Karaçetin ile neler konuştuk, sohbeti çok fazla soru ile kesmeden kendi anlattıklarını gerçek bir yaşam öyküsü kurgusunda yansıtalım. “Onkolojinin Gülümseyen Yüzü” Didem Karaçetin kimdir? Tanıyalım.

Röportaj için gittiğimde beni aklımda kalan o gülümseyen doktor görüntüsüyle karşıladı. Çok cana yakın ve konukseverdi. İkram ettiği kahvemizi içerken, sohbete başladık. Yüzündeki gülümseme hiç eksilmeksizin, rahat, sade, anlaşılır bir tonda konuşuyordu.

Belli bir düzeni yakalayabilmek için soru başlıklarını kendisine önceden ilettiğim için çok fazla soru ile konuşmayı kesmedim.

Kolay pes etmeyen, çok kararlı bir kadınsınız. Oldukça zor bir sağlık ana bilim dalını seçmişsiniz ve akademisyen onkolog olarak çok da başarılısınız. Doç. Dr. Didem Karaçetini kimdir, sizden dinleyelim

Liseyi Ankara Deneme Lisesinde bitirdim. Lisede okurken babamın da etkisi ile  mühendis olma eğilimim daha fazlaydı. Ancak halam jinekolog olduğu için çocukluğumdan itibaren doktorluk aklımın bir köşesinde hep oldu. Sınav öncesi tercih yaparken annemin ısrarı ile tıp tercihimi ikinci sıraya yükselttim. Boğaziçi Elektrik Elektronik sonrası, ikinci tercihim tıp oldu. Aslında matematik eğilimli olmama ve üniversite sınavında ilk iki tercihim mühendislik olmasına rağmen tıp fakültesini kazandığım andan itibaren bu meslekle bütünleştim. Fakülte yıllarımdan itibaren çok sevdim. Tek gözümü korkutan ağır geçen nöbetler olmuştur.

MÜHENDİSLİK DERKER VER ELİNİ ONKOLOJİ

Mühendislik gibi teknik bölümler kafanızda olmasına rağmen, tercihiniz, neden; o zamanlar çok yeni olan radyasyon onkolojisi oldu?

Mezun olduktan sonra  TUS sınavına girerken tercih bölümünde çok zorlanmıştım. Bana uygun bölüm sorusu kafamı aylarca meşgul etti. Radyasyon Onkolojisi Bölümü de o zaman (1994) bu kadar bilinen bir branş değildi. Hem kanser hastası sayısı bu kadar yüksek değildi. Hem de, Radyasyon Onkolojisi cihazları teknolojik olarak bugünkü düzeylerde değildi. Türkiye’de belli başlı birkaç üniversite hastanesinde  mevcuttu. İstanbul’da, Çapa ve Cerrahpaşa dışında Şişli Etfal Hastanesi ve Okmeydanı Hastanesi’nde Radyasyon Onkolojisi Klinikleri mevcuttu.

Zoru seven ve sonuna kadar gitmekte kararlı olduğunuz yaşam biçiminizden belli ve akademik yolda devam etmeye karar verdiniz?     

1994 yılında Şişli Etfal Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Radyasyon Onkolojisi  Kliniğinde Asistanlık eğitimine başladım. 4 yıl süren Doktorluk mesleğini bana her geçen gün daha da sevdiren bir dönem oldu. Başarılı bir asistanlık süreci oldu. O zamana kadar  tedavi sonrası iyileşen ve teşekkür edip giden hastaları görmüştüm. Ancak Onkolojide hasta ile ilişkiniz başlıyor ve devam ediyor. Bazen hasta doktor ilişkisinin ötesinde arkadaş, abla, kardeş ilişkisi gibiydi hep. Çocuk hastalara çok üzülüyordum.

Bazı hastalardan çok etkilendim. Bir gün 7-8 yaşlarında erkek bir hastam, bana kendi çizdiği resmi hediye etti. Resimde denizde bir sandal, içinde anne, baba ve kardeşi oturuyordu. Kendisi denizde sandalın incecik ipinden tutunmuştu.

Beni çok etkileyen olaylardan biri de komşum ve arkadaşım, 28 yaşında metastatik meme kanseri nedeniyle tedavi olan arkadaşım idi. 30 yaşında vefat etti.      

Tıpta asistanlık eğitimi usta-çırak şeklinde, kıdemli asistan, uzman, başasistan  ağabey ve ablalarımızla çalışarak onların ağzından çıkan  bilgiyi not ederek  pratik bilgiyi kazanma şeklinde çok keyifli geçti. Klinik Şefim yani Hocam O.İ. çok sert görünüşü ile tam bir hoca  özelliği taşıyordu. Hocamdan çok şeyler öğrendim. 1996 yılında, Kanada’da Toronto “Princes Margaret Onkoloji Hastanesi’de altı ay staj yaptım.

ONKOLOJİ NEDİR?

Sevgili Hocam, Radyasyon Onkolojisi dediniz. Onkolojiyi kısaca tanımlar mısınız? Mesela ben, tam olarak bilmiyorum?       

Onkoloji; kanserin oluşumu, tanısı, nedenleri, genetik ile ilişkisi ve tedavisi ile ilgilenen; inceleyen tıp dalıdır. Onkoloji Latin kökenli bir kelime olup,“kanser bilim” olarak tanımlanır Bu alanda uzmanlaşmış hekimlere de Onkolog adı verilmektedir.

Günümüzde, onkoloji alt dallara ayrılmaktadır 

4 Jinekolojik onkoloji

4  Medikal onkoloji

4  Pediatrik onkoloji

4  Radyasyon onkolojisi

4  Cerrahi onkoloji

BİRAZ DA ÖZEL YAŞAM

Onkoloji, akademik yaşam ve bu arada en zorlu yaşam süreci yürütmek zorunda olduğunuz özel yaşamınızdan da söz eder misiniz?

1996 yılında evlendim. 1998 yılında anne oldum. Aynı yıl Radyasyon Onkolojisi Uzmanlık sınavına girerek Uzmanlık uvanını aldım. Sınava girdiğimde kızım sekiz aylıktı.

Evli ve iki çocuk annesiyim. Hem meslek, hem çocuk büyütmek bir arada  kolay değil. Oğlum lise giriş sınavlarına hazırlanırken bende  Doçentlik sınavına çalışıyordum. Bazen onu dersaneye  götürdüğümde dersane kapısında araba içinde veya sessiz bir kafede ders çalıştığım çok olmuştur. Mesleğim dışında en büyük zamanım ailem ve çocuklarımla  geçiyor. Sosyal olarakta aktif biriyim.

Bu süreçte hem anne, hem çalışan kadın olmanın zorluğu yanı sıra  uzmanlık tezini yazmak, uzmanlık sınavına çalışmak ve sınava girmek bayağı zordu. Uzman olduktan sonra  aynı hastanede Başasistanlık sınavına girerek, Başasistan oldum. 2001 yılında oğlum dünyaya geldi.

Seyahat etmek, özellikle görmediğim yerlere gitmek ayrı keyif. Moda ve alışveriş de her kadın gibi cazip konulardan biri. Farklı giyinmeyi çok severim. Spor çok yoğun değil ama yürüyüş, yazın yüzme, pilates dönem dönem yapıyorum. Bazen dengeli beslenme  ön plana geçiyor. İstanbul Üniversitesi Eczacılık  Fakültesi Fitoterapi yükseklisansı yaptığımdan beri daha çok ilgileniyorum

Başarma isteği bambaşka bir tutku. Hem iki çocuklu bir aile yaşamı, hem akademisyenlik ve hem de sizde artık bir tutku haline gelen.

Radyasyon Onkolojisi’nde ilerlemek ve aklınızda olan yöneticilik, hedefinize varma konusunda çok başarılısınız. Yıldığınız, “bir yerde durmalıyım” dediğiniz oldu mu hiç?

2009 yılına kadar Şişli Etfal Hastanesinde Başasistan olarak görev yaptım. Bu süreçte Doçentlik sınavına girebilmek için  bilimsel faaliyetlerim devam etti. Ancak Doçentlik süreci üniversite dışından bir eğitim araştırma hastanesinden olunca çok zorlu geçti.  

Hastalarımla diyaloğum çok iyi olduğundan hasta sayısı her zaman çok yüksek oldu. Ama ben kararlıydım, yorulmama rağmen yılmadım.

2009 yılında Samatya’da Onkoloji Kliniği kurma teklifi gelince oraya geçtim.

Bir yıl içinde Radyasyon Onkolojisi Kliniği’ni kurularak hizmet vermeye başladık. 

Bu dönemde hem bir merkezi sıfırdan var etmenin ne olduğunu hem idareciliği öğrendim. 2014 yılında doçent oldum. 2016 yılında Bakırköy için “Kapsamlı Onkoloji Merkezi” kurulması planlandığında destek vermem konusunda teklif geldi. Ve 2016 Ağustos ayında Bakırköy Dr. Sadi Konuk Hastanesine geçtim. Onkoloji binasının yapılması, cihazların gelip kurulması aşamalarında aktif olarak çalıştım.

2017 Şubat ayında ilk hasta alımına başladık. Yaklaşık iki yıldır aynı hastanede doktor, fizikçi, tekniker toplam 22 kişilik bir ekiple, bir aile gibi birlikte çalışıyoruz.

Bizim işimizde ekip çalışması çok önemli. Klinik eğitim ve idari sorumluluğunu yaptığım bu süreçte zaman zaman zorluklar olsa da birlikte çalıştığım ekibin bir arkadaş ve yönetici olarak her zaman arkasında oldum. Bu da klinik olarak başarılı bir ekip çalışması yapmamızı sağlıyor. Siz hastaya güler yüzlü davranınca ekip de öyle davranıyor. Rol model olmak önemli bir sorumluluk.

Hekimlik hayatımda hastalarımla da her zaman pozitif diyalog içinde olmaya, onlarla empati kurmaya çalıştım. Poliklinik yapmak, mesleğimi yaparken en zevk aldığım şeylerden. Tabi çok kalabalık olunca bunaldığım zamanlarda oluyor.  Kontrole gelen hastaların kontrol sonuçları temiz gelince onlarla birlikte ben de derin bir nefes alıyorum.

VE RÖPORTAJ BİTTİ

Her güzel şeyin bir sonu vardır. Aklımda soracak daha başka şeyler olmasına rağmen, tadında bırakıp, gerçek yaşam öyküsü tadındaki bu röportaji sonlandırmanın zamanı gelmişti. Didem Karaçetin daha fazlasını sormaya gerek kalmaksızın her şeyi tüm ayrıntılarıyla anlatmıştı bile.

Çok keyif aldığım, birçok korkumu da yendiğim bu röportaj için gazetem Yenibirlik ve adıma teşekkür edip Doç. Dr. Didem Karaçetin’in yanında ayrılırken; “Hocam röportaj da olsa; İletişim, Grafik Tasarım Uzmanı, Gazeteci, Ünivesite Öğretim Görevlisi - Akademisyen Uzman Onkolog Doktor olarak sizinle sohbet çok güzel ve doyumsuzdu. Zamanınız olursa size kahve içmek için randevulu ziyarete gelmek isterim” dediğimde, yanıtı samimi, duygu dolu, ders gibiydi ve çok etkiliydi:

“Fehmi Bey, dost olarak her zaman kahve içmeye ve sohbete beklerim, ama, zorulu olmadıkça hasta olarak gelmenizi istemem!”

Doğru söze ne denir ki!. Teşekkürler Sevgili Hocam.