Şimdilerde Özbekistan'da bir gölge oyunu yönetiyor. Aklıma takılanları
soruverdim 'İyi Bayramlar' derken.
Ne kadar oldu sahnelere çıkmaya başlayalı? Sence şu ana kadar en yoğun
oyun yılın hangisiydi? Neler yapmıştın?
Yirmi beş yıldır sahnelerdeyim. Mask-Kara Tiyatrosu benim önce okulum oldu.
Her şeyi orada öğrendim. Şimdi Mask-Kara Tiyatrosu’nun Genel Sanat
Yönetmeniyim. Sizin de bahsettiğiniz gibi tiyatro adına birçok iş yapıyorum.
Yazıyorum, yönetiyorum. Oynuyorum, eğitimler veriyorum. Yurt içi ve yurt dışı
tiyatro festivallerine yoğunlukla katılıyorum. Tabii bu festivallere bazen
oyunumuzla, bazen Workshoplar düzenliyorum. Veya meslek alanımızla ilgili
söyleşilerle yer alıyorum. Özel tiyatro yapmanın zorluğu sizi birçok alanda
eğitiyor. Uzmanlaştırıyor. Anlattıklarım yoğunluk sorunuza da bir cevap aslında.
Bizde iş bitmez. Biterse de biz yaratır var ederiz.) Geçmişte Devlet
Tiyatrolarında da oyunlar oynadım. Rejilere yardımcı oldum. Bu benim için
büyük keyifti. Şimdi de bu keyfi yaşamak istiyorum. Sadece sahneye çıkıp
oynamak en büyük arzum. Bu benim için bir lüks. Bu lüksü çok yaşamak
istiyorum.
Bir oğlun var. Annelikle sahne nasıl gitti? Yaşamına uyum sağlamakta zorlandı
mı? Sanırım o da sanatla ilgili değil mi? Seçiminde sen etkili oldun mu?
Evet 16 yaşında bir oğlum var. Sahnede doğdu, sahnede büyüdü desem yeridir.
Onu kuliste uyutur, biz sahnede oyunumuzu oynardık. Bazen oyun arasında
uyanıp o uykulu haliyle biz sahnede oynarken içeri girerdi. İlk zamanlar ne
yapacağımı şaşırırdım. Fakat eşim bu konuda çok doğal davranırdı. Onu
kucağına alır hiçbir şey olmamış gibi oyununa devam ederdi. Bu doğallık
seyircimizin bize sempatiyle bakmasına neden olurdu. Zaten seyirci doğal
olmayanı reddeder. Oyuncunun rol kesmesini hiç sevmez. Ben de ustam hocam ve eşim olan Nazif Uslu'dan bu doğallık üzerine çok nasihat dinledim. Önceleri
çocuğumuza bakıcı tutmayı düşündük fakat sonra vazgeçtik. Onu bizden başka
kimse daha iyi anlamaz ve eğitemezdi. Bunu o süreçlerde gördük. Küçücük
yaşına rağmen ülkenin üçte ikisini gezmiştir. Bu yaşına rağmen birçok ülkeye
yalnız başına gönderdik. Önce Mimar Sinan Devlet Konservatuvarı, sonra da
bir buçuk yıl yurt dışında Klasik Bale okudu. Çünkü onun hayali dünyada dans
etmek. Yani tiyatroyu seçmedi. Şimdi ülkemde benim yanımda yani İstanbul’da
eğitim görüyor. Çünkü geri getirdik. Farklı bir ülkede yaşamak okumak; tek
başına yurtta kalması o yaşta bir çocuk için hiç kolay değil. Tabii bizim içinde
hep merak konusuydu. Tabii bir de özlem... En sonunda ikna edip geri getirdik.
Çok makul bir çocuk, bize hiçbir zaman sıkıntı yaratmadı. Tabii şu an ki yaş
itibariyle ergenlik dönemi. Onu izliyoruz ve anlamaya çalışıyoruz. Bebekliğinden
beri onu gözlemleyerek, anlamaya çalıştık ve davranışlarımızı ona göre
belirledik. Onu büyütürken kendimiz de büyüdük. Ondan çok şey öğrendik.
Bizler tek çocuğu olan her ebeveyn gibi amatör anne-babayız sonuçta. Hayatı
birlikte geliştirip kurduk. Tabii ki bu halen devam ediyor. Sanırım onunla ilgili
tasamız hiç bitmeyecek. Bizim için en önemlisi nitelikli bir insan yetiştirmenin
zevkini yaşamaktı. Maceramız devam ediyor. Bale ile seçiminde biz hiç etkili
olmadık. Çocukken izlediği bir bale gösterisi onu çarpmış ve kafaya koymuş ben
de bu işi yapacağım diye. Bizde onun isteğine saygı duyduk ve istediği okulu
okuması için elimizden geleni yaptık. Tabii tiyatroyu tercih etseydi belki daha
mutlu olurduk. Ama bizim değil, onun mutluluğu önemli olan.
Zaman seni yurt içindeki sahnelerden yurt dışına getirdi. Şimdilerde
Özbekistan’da bir oyun yöneteceksin. Hatta dört yönetmen farklı oyunları
yöneteceksiniz? Bu seni heyecanlandırıyor mu? Biraz hikayesini senden
dinlesek.
Evet yurt dışında oyun yönetmek, bir rejisör olarak ülkemi temsil etmek benim
için büyük bir onur. Birçok ülke de farklı tiyatrolarla ilişki içerisindeyiz.
Birbirimizin oyunlarını izliyoruz. Rejilerimizi görüyoruz. Dostluklar kuruyoruz.
Şimdi sıra Özbekistan'da. Türki Cumhuriyetlerin birçok önemli tiyatro festivalleri
var. Ben de birçoğunda yer aldım. Seçici kurullarda görev alıp jürilerinde yer
aldım. Özbekistan Tiyatro Birliği Uluslararası İlişkiler Bölüm Müdür'ü Doç.Dr.
Aybek Kopadze Veysaloğlu özellikle sahneye koyduğum çocuk oyunlarını
izlemiş, benden bir kukla oyunu sahneye koymamı rica etmişti. Ben de teklifini
'Kukla' değil 'Gölge oyunu' olmak üzere kabul ettim. Kabul ettiler. 14 Haziran
itibariyle Özbekistan’da çalışmalara başladık. Tabii ki benim için yeni insanlar
farklı kültürler çok heyecan verici. Dört yönetmen olarak hepimiz farklı şehirlerdeki devlet tiyatrolarında rejilerimizi yapacağız. Fakat Kurban
Bayramı’nın ilk günü dört yönetmen Semerkant da buluşup birlikte
bayramlaştık. Bu da çok güzel oldu.
Mutlaka ki zorlukları olacak. Seni en tedirgin eden konu ne?
Beni tedirgin edecek bir şey yok aslında. Çünkü Özbekistan'daki çalıştığım tüm
oyuncular iyi eğitimliler. Bende beden dili ağırlıklı çalışacağım. Rejisini yaptığım
oyunda hiç söz yok, bu nedenle de çok iddialıyım. Dünyanın her yerinde dil
engeli olmadan seyircisiyle buluşacak bir oyun yapıyorum. Sanırım oyunun ilk
uluslararası festivali de kasım ayında Mardin'de olacak. “Mardin Uluslararası
Çocuk ve Gençlik Tiyatro Festivali”. Tabii bu oyun dünyanın birçok yerinde
sergilenecek. Bu anlamda da çok mutlu ve heyecanlıyım.
Uluslararası oyunlar Türkiye'de sahnelendiğinde izlerken neler dikkatini
çekiyor? Olumlu ve olumsuz yönleri neler?
Farklı bir dilde oyun izlerken 'Hareket'in daha fazla olmasını tercih ediyorum.
Sözün yoğun olduğu oyunların seyirciyi fazlasıyla sıktığını gözlemliyorum. Bu da
bana olumsuz yansıyor. Çünkü tiyatro, seyircisiyle var olan bir sanat. Ben
rejisörüm. Her rejisör profesyonel bir seyircidir aynı zamanda. Seyirci izlemek
için para verir. Biz para alırız. Ve bu da profesyonel bir gözle bakman gerektiğini
anlatır. Seyirci neden nasıl etkilenir. Neye güler, neye ağlar. Reji de bunu
çözemezsen işin zordur. Oyuncu en ufak bir zamanlama hatası yapar ve sözünü
tavrını doğru veremezse, istediğin etkiyi alamazsın. Bu da bizim
başarısızlığımızdır. Bu nedenle uluslararası festivallere katılan tiyatro gruplarının
dikkat etmesi gereken çok şey olduğunu düşünüyorum. Yani ülkesinde oynadığı
herhangi bir oyunu festivale katmamalı. Çok değerli bir iş olabilir. Bulunduğu
ülkede çok seyirci talebi olabilir. Bunlar çok önemli değil. Festival oyunu diye bir
şey var. Buna dikkat etmeli. Yani ben festivallere yönelik özel bir hikayeyi çok
özel bir şekilde taşıyacağım demesi lazım. Ülkemde gerçekleşen festivallerde de
çok hatalar yapılıyor. Kurum ismi verip kimseyi rencide etmek istemem. Ama
çok sübjektif tercihler yapılıyor. Bu da hiç hoş olmuyor.
Özellikle takip ettiğin yönetmen oyuncu veya kitaplar neler?
Özellikle takip ettiğim yönetmen öncelikle tabii ki Nazif Uslu. Makedonya dan
Dejan Projkovski. Ben Peter Brooks’un boş alan teorisine çok inanan biriyim.
Boş olan her alan da sahne alabilir, oyunlarını oynayabilirsin. Sahnenin ışığı,
gündüz güneş, gece aydır. Çünkü tiyatro oyunculuk sanatıdır. Teknik arkadan gelir. Bunun dışında tabi ki Türk Tiyatrosu ve Dünya Tiyatrosu'nda çok değerli
tiyatro insanı var. Olabildiğince her şeyi takip etmeye çalışıyorum.
Yönetmen ve Oyuncu Nurhan Uslu olarak hedefinde neler var? Tiyatro oyunu
yazmayı düşünüyor musun?
Bir müzikal yapmak en büyük arzum. Oyun yazma konusuna gelince
denemelerim var. Fakat ben başkalarına gösterdiğim müsemmayı kendime
gösteremiyorum. Kendime çok acımasızım. Başkalarında eleştirdiğimin en ufak
noktası bile bende olmamalı. Böyle olunca da yazmalarım sadece denemeden
öteye geçemiyor. Şimdilik durum bu. Bakalım ilerde ne olur, bilemem. Ama
sahneye müzikal koyma hayalim, diğerinden daha gerçekçi.