Vakıf Katılım web
Röportaj 14.12.2019 02:00

KIRACAKSIN KALEMİ

Yeşil sahalardan Meclis sıralarına uzanan MHP Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı'ya göre Türk futbolu uçurumun kenarında değil, uçurumdan aşağı yuvarlanmış vaziyette.
KIRACAKSIN KALEMİ

Birçok alanda köklü değişiklilerin kaçınılmaz olduğunu ileri süren Sancaklı, harcama limitlerini aşan kulüpler için, 'Yok öyle bir şey! Ne aşması, zaten batmışsınız. Tak diye kıracaksın kalemi. Kim yapmadıysa düşür kardeşim, ver cezasını.' diyor


Türkiye'de futbola başlayan hemen hemen her gencin hayalleri arasında "Üç büyükler" diye tabir edilen Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'dan birinde top koşturmak vardır. Şimdilerin siyasetçisi MHP Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı bu hayallerin ötesine geçen ve üç büyüklerde futbol oynayan ilk futbolculardan biri.
Ağustos 1967'de Yugoslavya'nın Tutin şehrinde dünyaya gelen, 18 yaşında o dönem 2. Lig takımı olan Vefa'da profesyonel olan, oynadığı tüm takımlarda santrfor mevkisinde forma giyen ve toplamda 150'ye yakın gole imza atan, attığı gollerden sonra pek sevinmeyen, futbol hayatından sonra siyasete atılan Saffet Sancaklı Türk futboluna dair dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu.

'FUTBOLU, FUTBOLUN İÇİNDEN
GELENLERE EMANET EDİN'

Sancaklı’ya göre Türk futbolu uçurumun kenarında değil, uçurumdan aşağı yuvarlanmış vaziyette. Derhal radikal tedbirler alınmadığı takdirde de gidişat daha da kötü olacak.Birçok alanda köklü değişiklilerin kaçınılmaz olduğunu ileri süren Sancaklı, ilk olarak futbolun, futbolun içinden gelen adamlara emanet edilmesi gerektiği düşüncesinde:"Türkiye futbolunun en üst iki ligindeki 36 takımın idarecileri, TFF yönetimi ve diğer kurulları da sayarsanız Türk futbolunu toplamda takribi bin kişi yönetiyor. İçlerinde bir tane milli futbolcu yok. En son federasyonda Selim Soydan ağabey ve Hamit Altıntop'u benim ve kamuoyunun zorlamasıyla usulen aldılar. Futbolu yöneten bin kişi içinde milli futbolcu olmaması demek, Türk futbolunun bu hale neden geldiğinin cevabıdır. Tamamen futbolun dışından insanlar yönetiyor futbolu. Peki futbolun dışından insanlar neden futbolu yönetiyor? Bu insanlar güç, ihale ve prestij savaşlarını yaklaşık 20 yıldır futbol kulüpleri ve futbol üzerinden yapıyorlar. Böyle bir atmosferde futbolun gelişme imkanı yok. Bir yönetim kurulu açıklanıyor, sanki TÜSİAD yönetimi açıklanıyor. Bunlar kendi branşlarında başarılı insanlar. Holding yönetmek için parayı iyi yönetmen lazım. Peki holdingler para olarak almış başını giderken kulüpler neden batıyor? TFF’nin başına eski milli sporcu geçmeli. Yönetimde de yüzde 25 kota olmalı, yani 20 kişilik yönetim kurulunda en az 5 kişi eski futbolculardan olmalı. Sadece futbolda değil diğer branşlarda da bu kıstaslar olmalı. Diğer üyeler de varsın en iyi hukukçu, en iyi finansör, en iyi inşaatçı, en iyi sponsor bulan kişi falan olsun ama milli takımları eski milli sporcuların yönetmesi lazım. Fatih Hoca, Futbol Federasyonu başkanı olsun mesela. Antrenörlüğü bırakırsa milli takımlar sorumlusu olsun. Kariyerinden dolayı Fatih Terim diyorum. Elbette ki birçok arkadaşımız ve büyüklerimiz var bu görevler için. Nihat ağabey başkan oldu, iyi niyetli koşturuyorlar ama sistem öyle bir kilitlenmiş, öyle bir bataklık olmuş, Arap saçına dönmüş ki çözülmesi söz konusu değil. Bunların hepsini kenara çekeceğiz, kırmızı kaplı bir kitap hazırlayacağız, anayasayı yazacağız. Kriterlere göre yönetenleri belirleyeceğiz. Bunu adaletli bir şekilde koyup uygularsan ancak öyle çözülür. Yoksa iki kişi aynı şeyi yapıyor, biri 1, diğeri 2 maç ceza alıyor. VAR sistemine geçildi ki ben baştan beri futbolun doğasını öldürdüğünü için buna karşıyım, hadi kabul ettik ama yine yanlış karar veriyorlar. Kimin çalıp kimin oynadığı belli değil."

'Düşür kardeşim, ver cezasını'

Kulüplerin içinde bulunduğu ekonomik açmazın önüne geçmek için kulüpler yasası, Sancaklı için olmazsa olmazlardan ve ivedilikle halledilmesi gereken bir konu. Kulüplerin borçlarının bankalarca yapılandırılmasını bir anlamda suni teneffüs olarak gören Sancaklı, TFF’nin kulüplere harcama limiti getirmesini olumlu karşılarken, bu limitin yüzde 1 dahi aşılmasına müsamaha gösterilmesini son derece yanlış buluyor:"Beş yıldır Meclis'te kulüpler yasası çıksın diye bağırıyorum. Oradaki maddenin bir tanesi, 'Kulüp başkanları ve yöneticiler, bulundukları dönemdeki borçlardan sorumludur.' olacak. Bakalım Falcao'ya 25-30 milyon avro veriyor musunuz o zaman. Bu arada Bankalar Birliğinin yapılandırması da çare olmayacak. Bunu şöyle düşünün; denizde boğulan bir adam var, sen adamın kafasını yukarı çıkarıyorsun ve 4-5 saniye sonra yeniden suya itiyorsun. Maalesef daha kötü duruma düşecekler. Buna karşın federasyon da kriterler getirdi ve kulüplere harcama limitleri koydu. Buraya kadar güzel ama 'İlk sene yüzde 30 aşabilirsin.' falan diyorlar. Yok öyle bir şey! Ne aşması ya, zaten batmışsınız. Tak diye kıracaksın kalemi. Kim yapmadıysa düşür kardeşim, ver cezasını.”

'LİGİN MARKA DEĞERİ YOK'

Süper Lig’in marka değerinin olmadığını, bu yüzden de hiçbir ülkenin Süper Lig maçlarına rağbet göstermediğini savunan Sancaklı, yayıncı kuruluşun da bu anlamda zora düştüğü görüşünde:"Sezon başı Katarlılar televizyon yayın ihalesini iptal edecekti. Adamlar da haklı. Digiturk satışları gitmiş, statlarda ilgi az, marka değeri aşağı gömülmüş ve reklam alamıyor. Bu kuruluş Avrupa'da 25 ülkede yayın yapıyor. İngiltere Ligi'ni yayınlıyor ama onu diğer 24'e de satıyor. Bir sistem kurmuş ve para kazanıyor. Türkiye Ligi'ne 500 milyon dolar veriyorlar ama tazminatı ödeyip çekilmek istiyorlar. Çünkü 25 ülkenin hiçbiri Türkiye Ligi'ni almak istemiyor. Çok acı bir tablo."

'İşi ehline vermiyoruz'

Saffet Sancaklı, onca imkana rağmen birkaçı hariç tüm federasyonların son derece kötü yönetildiğini ve çarenin, ehil kişileri göreve getirmek olduğu fikrinde. Sancaklı,"Olimpiyatlar bir ülkenin spor seviyesini belirler. Türkiye tarihinin en kötü 3 olimpiyatı son 12 yıldakiler. En az madalya aldığımız organizasyonlar. Hem de Türkiye tarihinin en büyük tesis atılımının yapıldığı dönemde yaşandı. Şu anda dünya çapında tesislerimiz var. Her şey var ama olimpiyatlarda tarihimizin en kötü derecelerini alıyoruz. Bir tane nedeni var; Peygamber Efendimizin dediğini dinlemiyoruz. Peygamber Efendimiz, 'İşi ehline verin.' demiş. İşi ehline vermediğimiz için bu durumdayız. Ne zaman ehil ellere görev verirsek bakın o zaman nasıl değişiyor her şey."diye konuşuyor.