Eğitim 25.08.2019 03:00

#istinyeli olmanın farkı

Son iki yıldır bu üniversitenin adını çok duymaya başladık.
#istinyeli olmanın farkı

Micheal KUYUCU

E5 üzerinde son derece modern ve kaliteli görünümlü kampüs binasını görmeyen eminim yoktur. Diğer pek çok üniversitenin kurduğu ezberi bozan bir üniversite. Eğitimin bir ticari faaliyet değil, bir misyon işi olduğunu bilen bir yönetim ve bir mütevelli heyeti önderliğinde kurulan ve yüksek öğretime farklı bir soluk getiren İstinye Üniversitesi kurucu rektörü Prof. Dr. Melih Bulu ile hem #istinyeli olmanın ne anlama geldiğini hem de İstinye Üniversitesinin yapay zekâ konusundaki çalışmalarını konuştuk.

“Dünyada ilk 400 içine girdik”

İstinye Üniversitesi olarak hızlı bir başlangıç yaptık ve bunun da meyvelerini almaya başladık. Bu sene ikinci mezunlarımızı verdik. O yüzden de ayrıca mutluyuz, çok güzel bir mezuniyet törenimiz oldu ve sadece yurt içinde değil yurt dışında da bilinen bir marka haline geldik. En son Times Higher Education- ki hani dünyanın en önemli üniversitelerini sıralayan kuruluşlarından biridir-  bizi dünyadaki ilk 400 üniversite arasına koydu.

Son günlerin popüler konusu yapay zekâ konusunda iddialıyız. Biz Türkiye’nin en önde gelen üniversitesiyiz. Hocalarımız bu konuda somut işler yapıyorlar ve tabi ki diğer mühendislik bölümlerini de bunun etrafında kurguladık. Elektrik elektronik mühendisliğimizi, hatta inşaat ve makine mühendisliğimizi, endüstri mühendisliğimizi zaten bu işin içinde kurguladık. Aynı zamanda çok güçlü bir iktisadi idari bilimler fakültemiz var. Burada da Türkiye’nin ihtiyacı olduğunu düşündüğümüz özellikle yönetimle ilgili bölümlerimize çok önem veriyoruz. İşletme, ekonomi, yönetim bilişim sistemleri, uluslararası ticaret, sağlık yönetimi gibi bölümlerimiz var İletişim bölümlerimiz bizim için çok kıymetli. Radyo, Televizyon, Sinema, Yeni medya, Halkla ilişkiler ve Reklamcılık gibi bölümler bizim talep gören bölümlerimiz arasında yer alıyor. Fen edebiyat fakültemiz yine çok güçlü, orada çok farklı alanlarda bölümlerimiz var, moleküler biyoloji genetik dikkat çeken bölümlerimizden. Özellikle sosyal medyanın hayatımıza çok daha fazla girmesiyle bunu merkeze koyan bir sosyoloji bölümümüz var.

“Tüm bölümlerimizin ders programlarını yapay zekâ ile ilişkilendirdik”

Üniversitemizde yapay zekâ konusunu merkeze oturttuk diyebilirim. Büyük bir yapay zekâ laboratuvarı kurduk. İstinye Üniversitesi’ndeki her bölüm yapay zekânın kendi alanlarını nasıl etkileyeceğini değerlendirip yapay zeka lab’ında olası değişimin getireceği fırsatlar üzerine çalışmaya başladı. Tabii bu değerlendirme sonrasında hem bölümlerin ders programları hem de derslerin içeriklerine de yapay zekâ bileşeni dahil olmaya başladı. Özellikle elimizde bulunan büyük sağlık verisi bize yapay zekayı kullanarak somut ve ses getirecek projeler yapmamızı kolaylaştırıyor. Yakında İstinye Üniversitesi’nde hayata geçirilen birçok yapay zekâ projesini duyacağınızın müjdesini şimdiden verebilirim.

“Yapay zekayı üniversitenin merkezine oturttuk”

Yapay zeka dediğimiz şey aslında bir bilgisayar programı ama bu bilgisayar programı datayı verdiğiniz zaman öğreniyor ve öğrenerek o veriyi kullanarak insandan daha hızlı karar verebiliyor. Daha doğru kararlar verebiliyor. Bu ne demek? Somut bir örnek vereyim, mesela bir patoloğu düşünelim bir patolog ne yapar? Sizin, Allah göstermesin bir tümörünüz olduğunda gidersiniz MR çekeler bakarlar ve orada bir tümör olduğunu görürler. Sonra bir örnek alırlar bunun ne seviyede bir şey olduğunu, riskli olup olmadığını anlamak için bir bilgisayar altında patolog onu inceler, daha önceki kitaplara, öğrendiği bilgilere göre bakar ve ‘evet şu üçüncü derecede, bunu ameliyatla almamız lazım’ der. Ya da ‘çok önemli değil bu kalsa da olur’ der. Şimdi bilgisayar programları ne yapıyor? Geçmişteki bütün verileri bilgisayara yüklüyorlar ve bilgisayar programına yeni bir örnek verdiğiniz zaman o hemen saniyeler içerisinde geçmişteki milyonlarca örnekle onu karşılaştırıp hangisine benziyorsa ‘bu şudur’ deyip size tanı koyabiliyor. Yani normalde ortalama bir patoloğun bilemeyeceği seviyede kararı size söylüyor. Bu ne demek? Patologlar yakında işsiz kalacak demek. Patolog olmak için de şu anda Türkiye’de 6 sene tıp okuyorsunuz, üzerine 4 sene uzmanlık okuyorsunuz sonra bilmem ne kadar tecrübe için uğraşıyorsunuz ve iyi bir patolog oluyorsunuz. Yavaş yavaş bu algoritmaların, yazılımların özellikle yapay zekalı yazılımların belli iş gruplarını ortadan kaldırdığını göreceğiz önümüzdeki günlerde. Hatta görmeye başladık bile, bu daha da hızlanacak. İşte biz bu gelen dalgayı gördük ve yapay zekayı İstinye Üniversitesi’nin merkezine oturttuk.  Yani ‘bu iş ciddi bir iştir’ dedik ve sadece bu bilgisayar, yazılım, yönetim bilişim sistemleri gibi direkt bu işin içinde olacak bölümleri değil, bütün üniversitedeki bölümleri yapay zekayla ilişkilendirdik. Çok büyük bir yapay zekâ laboratuvarı kurduk ve birçok farklı bölümün hocaları ile bu konuda ne yapmaları gerektiğini konuştuk. Şimdi her biri kendi bölümleri ile ilgili ‘yapay zekâ onlara nasıl bir tehdit olacak’, buna karşı nasıl bir çözüm üretilmeli başlıklı projeler üretmeye başladı.

“#istinyeli diploması ile fark yaratıyoruz”

Üniversiteler mezun olan öğrencilerine diploma veriyorlar x üniversitesi diploması. Biz iki diploma veriyoruz, biri normal İstinye Üniversitesi’nin o bölümün derslerini aldığı ve geçtiğine dair bir diploma. İkincisi ise ‘İstinyeli’ diploması. İstinyeli diploması dediğimiz şey şu: Öğrenciye sadece o bölümdeki dersleri öğretmekle yetinmemeli daha fazlasını öğretmeliyiz. Bu da nedir? Bir İstinyeli kültürü tanımladık. Bu, derslerde öğrencilerin öğrenemeyeceği şeyleri öğrettiğimize dair bir belge. Ne demek bu? Mesela liderlik özelliği, bu bir derste öğretilebilecek bir şey değil bu yaşanarak, görerek, tecrübe ederek öğrenilecek bir şey, bir takım çalışması kültürü. Aynı şekilde bir sporcu olma kültürü ya da bir toplum önünde konuşma, sunuş yapabilme. Bizim böyle 10 maddeden oluşan bir İstinyelilik manifestomuz var. Çünkü insanlar sadece derslerinde iyi not alıp da geçtikleri için başarılı olmuyorlar hayatta biraz önce bahsettiğim liderlik gibi, takım çalışması gibi, yerine göre spor gibi, sunuş yapma konuşma gibi özellikleriyle de öne çıkıyorlar. O yüzden biz okudukları seneler boyunca mutlaka öğrencilerin bu konulardaki katıldıkları faaliyetleri, etkinlikleri kaydediyoruz. Ve sonra mezun olurken ona bir İstinyeli diploması daha veriyoruz. Böylece okuduğu seneler boyunca öğrenci hangi tür faaliyetler içinde yer aldığını iş başvurusuna somut olarak gösterebiliyor. Yani öğrenci ‘ben bunu yaptım’ diyor ama danışmanı ona ‘evet bunu yapmıştır’ diyor. Kafasına göre yazmıyor bu yaptıkları sistematik olarak kaydediliyor, işte bununla birlikte biz İstinyelilik kültürünün de resmi olarak belgeliyoruz.

“Bir üniversitenin en önemli görevi bilime katkıda bulunmaktır”

Bir üniversitenin iki tip temel fonksiyonu var, bunlardan bir tanesi eğitim öğretim yani gelen öğrenciye var olan bilgiyi öğretmek. Bu tamam yani derse giriyorsunuz işte hocalar size anlatıyor ve siz öğreniyorsunuz, sınav da zaten bunu öğrenip öğrenmediğinizi ölçüyoruz. Ama ikinci bir konu daha var o da bilime katkıda bulunmak. Üniversitelerin bence en önemli görevi bu. Yani dünyadaki bilgiyi daha da yukarıya taşımak, ona katkıda bulunmak. Bilim piramidine bir taş koyabilmek. Bu çok daha zor olanı. Üniversiteler hem Türkiye’de hem dünyada genelde buna soyunmuyorlar, daha az sayıda üniversite buna soyunuyor, bu zor bir şey. Biz buna soyunan üniversitelerden birisiyiz ve o yüzden de tabi ki birçok araştırma laboratuvarımız var. Dünyaca ünlü birçok bilim adamımız var. Yurt içinden ve yurt dışından bünyemize kattık onları ve onlar gerçekten dünyada yeni bir şeyler söyleyebilmek için uğraşıyorlar, söylediler ve söylüyorlar ve söyleyecekler diye düşünüyoruz. İşte bu bizim İstinye Üniversitesi olarak belki de önemli farklarımızdan birisi. Somut olarak da mesela Türkiye’nin ilk kanser ilacının patentini biz aldık, böyle bir ilaç geliştirdik. Şu anda hayvan deneyleri aşamasında ondan sonra da insana geçilecek, bir kanser ilacı geliştirdik.

“İnsanlığa faydalı somut çıktılar üretiyoruz”

Eğer bir üniversite dünyada bilimin geldiği noktayı bir adım daha ileri götürecek çalışmalar yapabiliyorsa bir dünya üniversitesi olduğundan bahsedebiliriz. Bunu da en kolay uluslararası kabul görmüş akademik dergilerdeki yayınlar ile ölçebiliriz. Daha da önemlisi bu yayınların atıf alıyor olmasıdır. Bunun bir ileri aşaması ise üniversitede üretilen bilginin insanlığı etkiliyor olmasıdır. İstinye Üniversitesi olarak biz hem uluslararası yayın ve atıf sayılarında hızla yükselen bir grafik çiziyoruz hem de kurduğumuz araştırma merkezlerinde yürüttüğümüz projelerle insanlığa faydalı somut çıktılar üretiyoruz.

Yakıştı mı bu sana Tarkan?

Türkiye’de kim ne derse desin müzik pazarlamasını en iyi yapan kişi Tarkan ve ekibi. Ürünün her zaman tanıtımla hak ettiği değerin üzerinde satılabileceğine inanan biri olarak Tarkan’ı yıllardır takip ediyorum. Bence o bir pazarlama harikası. Yetenekli değil mi? Tabii ki yetenekli ama satışında ki en büyük faktör yarattığı marka değeri ve onun getirdiği satış değeri. Bunu hep yaparken de çok farklı pazarlama stratejileri kullanıyor.

“Karaborsacılar almıştır”

Bu sene de Harbiye Açık Hava sahnesinde de benzer bir taktik uyguladı. Önce üç tane konser vereceğini söyledi, biletler çıkar çıkmaz hemen bu biletlerin tamamının satıldığı açıklandı. Birkaç gün sonra Tarkan’ın üç ek konser daha vereceği söylendi. Tarihler açıklandı ve aynı gün akşam olmadan Biletix’te ki tüm biletler tükendi. Bir arkadaşım beni o gün aradı ve “biletler bitti, nasıl iş ya alamadık filan dedi” o an bir işim vardı, ona “bence karaborsacılar almıştır” dedim ve telefonu kapattım. Türkiye’nin eğlence ve medya hatta eğitim ekonomisini çok iyi biliyorum. Hem akademik alanım bu hem merak alanım bu hem de sektörel anlamda bu konuya yoğunlaşıyorum. İçime bir ateş düştü, bir konserin tüm biletlerinin pat diye aynı gün bitmesi pek gerçekçi gelmedi bana. Hatta imkansız geldi. Aynı günün akşamı bana arkadaşım bir e mail attı ve “bak burada Tarkan’ın biletleri var ama çok pahalı” dedi. Tıkladım ve Tarkan’ın o bitti denen konser biletlerini müthiş yüksek fiyatlarla bu internet sitesinden satıldığını gördüm.

Hani tüm biletler satılmıştı?

Sözde biten ve “sold out” olan Tarkan konseri biletlerinin https://www.stubhub.com.tr/ adlı siteden satıldığını gördüm. Bunu görünce çok şaşırdım. Biletlerin satılmasına değil, biletlerin bitti denmesinin ardından bu internet sitesinde iki, üç hatta dört katı fiyatlarla satılmasına şaşırdım. Bu sitede satılan biletlerin en ucuzunun fiyatı 342 TL en pahalısının ise 5 bin 053 TL’ydi. Oysa Biletix’te satılan en pahalı bilet bin TL idi.  Şimdi bu detayı kaç kişi gördü bilmiyorum, gördüler de Tarkan’ın dokunulmazlığından dolayımı kimse yazmadı, yoksa bunu önemsemediler mi onu da bilmiyorum. Ama ben bu tablodan bir vatandaş olarak hiç hoşnut olmadım. Bu biletlerin önce “tamamı satıldı” denmesi. Biletix’te biletler tükendi olarak gösterilmesi ve başka bir sitede tahriş fiyatlarla satılması bana pek etik gelmedi. Biletix’te en ucuz bilet 75 TL en pahalı bilet 1.000 TL iken diğer sitede en pahalı biletin 5 bin küsur TL olması da ayrıca düşündürücü. O zaman insan şöyle bir durup sorar: Bu biletler bu siteye nasıl gitti?

Ortada Sold Out Mold Out yok

Serbest piyasa ekonomisi isteyen istediğini yapar diyebilirsiniz, evet doğrudur, yapar. Ama bir yandan “biletler tükendi” diye reklam yapacaksın bir yandan da pat diye bir internet sitesinden bu biletleri üç, dört kat fiyatla satacaksın, ya da satılmasına göz yumacaksın. Hadi onu da boş ver bu siteye yüzlerce bileti vereceksin. Bunun adın “sold out” olmaz. Hatta bence bu bir “şaibeli sold out” olur. Zaten sold out mold out olduğu da yok, sitede her kategori için 100 bilet mevcut şeklinde ibareler var.

Biletler karaborsanın eline mi geçti?

Biletler mademki bitmişti bu astronomik fiyatlı biletler nerden ortaya çıktı? Birisi bu biletleri toptan satın alıp yüksek fiyatla mı satmak istedi, yoksa organizasyon şirketi Biletix’e az sayıda bilet verip , “biletler bitti”, imajı yaratıp sonrasında biletleri başka bir siteden üç, dört kat fiyatla mı satmaya başladı? Ya da bu biletler karaborsanın eline mi geçti?  Geçtiyse nasıl geçti? Üç, beş bilet olsa hadi tamam diyeceğim, binlerce Tarkan bileti nasıl olurda karaborsanın eline geçer?  Ben bu soruların yanıtlarını çok merak ediyorum. Bu bir pazarlama taktiği mi? Yoksa ticari bir taktik mi?

Tarkan’ın organizasyon şirketi buna neden göz yumdu?

Her ne ise hoş olmadı. En azından madem ki hala biletler var, neden “Mr.Sold out” muamelesi yapıldı Tarkan’a? Bu haberler neden yapıldı ya da yaptırıldı? Hiç kimse bana kızmasın kırılmasın, ben en çok kendimi eleştiren biri olarak bir şeyi gördüm mü söylerim, kimse benim torpillim değildir. Bu olayda da bu beni şüpheye düşüren konuyu kimseden çekinmeden dile getirdim ve Tarkan’ın ekibine de bunun açıklamasını buradan soruyorum. Bu biletler neden bu kadar pahalıya satılıyor? Bu karaborsa değil midir? Buna neden izin verdiniz?

Bence Tarkan’ın bu pazarlama stratejisi sınıfta kaldı. Bu “Mr Sold Out” değil, olsa olsa “Mr. Not Sold” olur yazık…

Vatandaşa Not:  Meraklılara söyleyeyim, Tarkan’ın biletlerinin tamamının satıldığı filan yok, dilediğiniz kadar bileti yukarıda adı yazılı siteden üç, beş katı fiyata satın alabilirsiniz.

İstanbul Rooftop Festivali başlıyor

İstanbul Rooftop Festival, katılımcılarının bu zamana kadar yaşadığı eşsiz deneyime bir yenisini daha eklemek için 7 Eylül Cumartesi günü şehrin teraslarının kapılarını açıyor.

2015 yılından bu yana 30 binden fazla müzikseveri ağırlayan ve 7 Eylül tarihinde İstanbul'un en gözde teraslarında gerçekleşecek olan İstanbul Rooftop Festival, katılımcıların müzik zevklerine göre seçim yapabildikleri 40'tan fazla müzisyene ev sahipliği yapacak. Performansların yanı sıra birbirinden farklı aktivitelerin de gün boyu devam edeceği festivalde, katılımcılar yaza hep beraber son bir kez veda edecek. 

Festivalde Dole&Kom, Jake the Rapper, Floyd Lavine, Anatolian Sessions , Alem-i Adastra, Avangart Tabldot , Cüneyt Öztürk, Efe Kantel, Yakuza, Aksak, Zeynep Erbay, Şirin Ediger, BeeGee gibi isimler sahne alacak.

6. kez Milyon Fest

Bu yaz müziksever festival ve konserlere doydu. Özellikle İstanbul ve Bodrum’da çok sayıda müzik etkinliği yapıldı. Gönül isterdi ki diğer illerde de bol bol etkinlik olsun ama buna da bereket versin diyesim geliyor. Bu festivallerden bir tanesi de Zeytinli Rock Festivali. Yakın geçmişte bu festivale çamur atıldı, yok efendim tekel olmuşta cartta curtta. Bu dönemde festival yapmak kolay iş değil. Ondan ben Umut Kuzey’i b8 festivali geleneksel hale getirerek yapabildiği için kutluyorum. Gelelim bu seneki festivale.

Bu yıl Zeytinli Rock Festivali 28 Ağustos – 1 Eylül 2019 tarihleri arasında Edremit Akçay Sahili’nde düzenlenecek. Festivalin altıncısı düzenlenecek. Toplamda 2 ana sahne, bir akustik ve bir keşif sahne olmak üzere 4 sahnenin yer alacağı festivalde; MFÖ, Teoman, Selda Bağcan, Adamlar, Şebnem Ferah, Athena, Duman, maNga, Ceza, Pentagram gibi 100'den fazla sanatçı ve grup sahne alacak. Bence çok havalı ve güzel bir iş. Yüzde 100 müzik ve eğlence ile Red Bull desteğiyle gerçekleşecek Kuşadası Gençlik Festivali, gençlik kanalı Milyon TV ekranlarından canlı yayınlanacak.