Röportaj 02.03.2019 03:00

İstanbul Fethedildi Ya Sonra?

1453 İstanbulu'nun atmosferini yaşatan roman "Bıyıksız Osmanlı"nın yazarı Ayhan Ün, tamamen kurgudan oluşan kitabını yazma sürecini anlattı
İstanbul Fethedildi Ya Sonra?

Yıl 1453.. İstanbul fethedildi ve ülkenin dört bir yanından sarayda görev verilmek üzere çeşitli mesleki alanlarda devlet adamı çağrıldı. Aralarında Kayseri’de medresede eğitim gören ve tercüman olarak saraya çağrılan Sadık, kendisini gizemli olayların içinde buldu. Oldukça güzel kurgulanmış bir roman olan “Bıyıksız Osmanlı”yı yazarı Ayhan Ün’e sorduk.

“Bıyıksız Osmanlı” kitabının ana fikri nereden aklınıza geldi?

Almanya’da doğup büyüyen ve akabinde Türkiye’ye, memleketimiz Kapadokya’ya dönüş yapan, sonrasında da üniversite eğitimi için Ankara’ya gelen bir birey olarak, kültür ve medeniyetler arası insanların nasıl uyum içinde yaşadıklarını, kimi zaman nasıl inanılmaz bir ahenk içinde olurken kimi zaman da sorunlarla karşılaştıklarına defalarca şahit oldum.

Lisede öğrenimimi sürdürürken dahi defalarca duyduğum “biz bir köprüyüz” tanımlamasını yaşam tarzlarında, yaklaşımlar ve kültürü oluşturan detaylarda seçmeye başlamıştım. Merak uyandırıcı…

İrili ufaklı yaptığım ve zaman zaman derinleştirdiğim araştırmalarda geçmişten gelen ve günümüzde de en tutucu kesimlerce dahi yaşatılan “bizlerin yaşam tarzı” olarak adlandırılan eğilimlerin kaynaklarına ulaştıkça heyecanlandım ve şaşırdım doğrusu.
İlk kitabım ‘Bıyıksız Osmanlı’da da fazla detaya inmeden ve okuru rahatsız etmemeye gayret göstererek, deyimi yerindeyse, iki düşman medeniyetin ister mağlup olan, isterse de galip gelen tarafı olsun, nasıl birleştiğini, bütünleştiğini ve buna hangi koşullarda, nasıl zorunlu olduğunu anlatmaya çalıştım. Bunun aksi durumu zaten yok oluştur...
Bıyıksız Osmanlı’nın konusu böyle yeşerdi ve oluştu diyebiliriz kısaca...

Güzel bir kurgu olmuş, üzerinde ne kadar düşündünüz?

Hikayeyi kurgularken düşünmekten ziyade hayal etmenin gücünü kullanmaya çalıştım. Hikayenin karakterlerinin kişisel özelliklerini fiziksel özellikleri örtüştürmek, hikayenin geçtiği atmosferi, o atmosferdeki insan figürlerini, yapıları hem düşünmek hem yaptığınız coğrafi ve tarihi araştırmalar temeline dayandırmak gerekiyor haliyle. Bunları birbirinden bağımsız değerlendiremeyiz elbette...

Ana karakter, yan karakterler ve envanter eklenip hikaye büyüdükçe olaylar kendiliğinden gelişmeye başladı. Kimi zamanlar hangi karakterin ne gibi bir rol üstleneceğini kendim dahi merak ediyordum. Açıkça söyleyebilirim ki her biri beni şaşırttı.

Hikayenin tıkandığı noktalarda ufak molalar verdim ama deyim yerindeyse tüm karakterlerim çok heyecanlıydı ve yerlerinde durmadılar...
Kurguyu hep birlikte, anlık olarak, yaşayarak geliştirdik demek yanlış olmaz.

Kitabın gelişim sürecinde hangi kaynaklardan yararlandınız?

Gelişim sürecini asıl besleyen merak ve araştırma tutkusuydu. Yazmaya başladıktan sonra bir kaynak kitabını elime almadım. Gerisini hayal gücüm tamamladı. Yalnız kaynak olarak önceden okuduğum ve beni etkileyen iki temel eser sayabilirim. Birisi Steven Runciman’ın Konstantinopolis düştü, ikincisi ise Hasan Kazankaya’nın Istanbul’un Fethi ve Fethin Karanlık Noktaları’dır.

Artık Kitaplar filmlere değil, dizilere daha çok uyarlanıyor. Kitabı senaryolaştırıp böyle bir çalışma yapmayı düşünür müsünüz?

Doğrusu okurlardan aldığım tepkiler de bu yönde. Senaryoya uygun görüyorlar. Neden olmasın...
Senaryo yazma konusunda ustalaşmış ellerde senaryoya çevrilme konusunda bir istekle karşılaşırsam, büyük olasılıkla, olumlu yaklaşırım.
Ne yazık ki az okuyan bir toplumuz. Kitap, dergi ya da yayımlanan herhangi bir şeyi okumak yerine TV karşısında daha hızlı ve çabasız ve tüketim hüküm sürmekte. (Bu da farklı bir konu tabii.) O nedenle hikayemin okuyucuyla buluşmanın yanı sıra izleyici ile buluşma olasılığı olursa elbette bu beni sevindirir ve heyecanlandırır...

‘Bıyıksız Osmanlı’yı bir buçuk yılda tamamladım’

En çok kimlerin kitaplarını okudunuz?

Bu kitabı yazalı neredeyse yirmi yıl oldu ve basıma hazırlanırken kitabı elime aldığımda ve satırlarıma tekrar göz attığımda büyük bir iştahla betimlemeleri kullandığımı gördüm ve bundan çok da mutlu oldum. Zira her bir kitabını büyük bir istek ve heyecanla okuduğum büyük isim Yaşar Kemal’in etkisinin çok büyük olduğunu yeniden görme fırsatım oldu. 

Kitabın tamamlanmasından sonra ilerleyen zamanlarda daha çok Proust, Umberto Eco ve Sartre gibi yazarların eserlerini fazlasıyla tattım. Yaşar Kemal’den sonra bu isimlerin de kaleminden esinlenen bir harmanın içinde olduğumu söyleyebilirim. Ama benimsediğim anlatım tarzımın esas temelini Alman Edebiyatı’nın oluşturduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Bir nevi köprü görevi…

Bu kitabı ne kadar sürede yazdınız?

Tam 2 yıl ve 10 ay boyunca büyük itina ile tarih ve coğrafya araştırmaları yaptım. Akabinde hikaye taslağımı besleyen bu bilgileri kurguyla yoğurup, Bıyıksız Osmanlı’yı bir buçuk yıl gibi bir sürede tamamladım. O bir buçuk yıla bir ömür sığdırdığımı hissediyorum.