Vakıf Katılım web
Röportaj 22.07.2018 19:15 Güncelleme: 22.07.2018 19:17

"İran'a İsrail'den Çok Fazla Güvenirim"

"İran'a İsrail'den Çok Fazla Güvenirim"

Rusya ile ilişkilerimizi derinleştirmeliyiz mi diyorsunuz? Rusya’nın en fazla savaştığımız ülkelerden biri olduğu da söylenir.

Kiminle savaşmadık ki? Eski defterleri karıştırmaya başlarsak, en uzun savaşlarımızı AB ülkeleri ile yaptığımızı kabul etmek zorunda kalırız. Papa II. Urban, “pis Türk” kavramını Batı literatürüne ilk soktuğunda, Ruslar orada bile değildi. Birinci Haçlı Seferi çağrısını hatırlayın. Malazgirt’ten hemen sonra “Tanrı’ya külliyen yabancı mel’un bir ırk” diye bizden bahsediyordu. Kendimizi bildik bileli, onlar bizi Anadolu yarımadasından sürüp atmaya çalışırlar, biz inatla tutunuruz. Keşke dünya daha rasyonel bir yer olsa da Rusya ile ilişkilerimiz derinleştirebilse. Artık eskisi gibi de değil, sıcak denizlere inmek için ille de Boğazlara sahip olmaları gerekmiyor. Kaldı ki, küresel ısınma sayesinde Beyaz Deniz de eriyor. Rusların kuzey kutbunda istemedikleri kadar uzun sahilleri olacak.

“Dünya nöbeti tutan birileri vardıysa onlar Rus aydınlarıydı”

ABD, “dünyanın bekçisi” olmaya devam edecek midir? Batı dünyasını bekleyen sorunlar neler, bunun bölgemize ne tür yansımaları olacaktır?

İzin verirseniz hemen düzelteyim. ABD dünyanın bekçiliğini hiç yapmadı. Sermayenin bekçiliğini yaptı ki o sermaye, o ülkede yaşayan sıradan insanların birikimleri değil, oligarklar tarafından kölelerin canları pahasına oluşturulmuş sermayeydi. Hür dünyanın, insan haklarının, demokrasinin bekçiliği gibi söylemler, “westoxication” derler, Batı zehirlenmesinden muzdarip yoksul ülkelere servis edilen güzellemelerden ibarettir.
Bakın, dünya nöbeti tutan birileri vardıysa onlar Rus aydınlarıydı. Enternasyonal sosyalist ideallerine gerçekten inanmışlardı. Partili oligarkların hantal ve acımasız uygulamalarının elinde çöktüğünde, müthiş bir düş kırıklığına uğradılar. “Bizden bu kadar, dünyayı bundan sonra Amerikan aydınları düşünsünler.” dediklerini bilirim. Tabii böyle bir şey olmayacak. Amerika’nın aydınları organiktirler, Filistin dahil en galiz haksızlıklara bile karşı duramazlar. Bundan böyle gemisini kurtaran kaptandır. Kolay olmayacak ama bölge ülkeleri kendi başlarını bağlamayı öğrenecekler.

“Yeni dünya düzeninde dinlerin yeri sermayeyi ağırladıkları kadardır”

Bu yeni dünya düzeninde İslam, Hristiyanlık gibi dinlerin yeri ne olur, din belirleyici bir konuma gelir mi?

Dinleri aynı kefeye koymayın. Bahis konusu olan İbrahimi dinler dahi olsa dindarları da aynı kefeye koymayın. Yeni dünya düzeninde mütedeyyin bir Katoliğin başına gelen ile Müslümanın başına gelen arasında dağlar gibi fark olacaktır. Budisti, paganı saymıyorum bile. Bir de Hristiyanlığı yekpare bir bütünmüş gibi düşünmeyin. Katoliğin İsa Mesih’ini mesela bir Mennonit sokakta görse tanımayacaktır.

İsa Mesih’e daha 325 İznik Konseyi’nden itibaren farklı mezhep ve tarikatlar tarafından farklı nitelikler atfedilir. Allah’ın oğlu olduğu hususunda bile mutabakat yoktur. Martin Luter’in 15. yüzyıl reform hareketiyle resmiyet kazanan bölünme, 2012 itibarıyla 43 bin tarikata yükselmiştir. Dahası bu sayının 2025’te 55 bini bulacağı ileri sürülüyor. Kim ileri sürüyor? Mesela Boston, Massachusetts’deki “Cordon-Conwell Theological Seminary”nin, yani papaz okulunun “The Center for the Study of Global Christianity” yani Küresel Hristiyanlık Araştırma Merkezi ileri sürüyor. Televizyon sunucusu Oprah Winfrey’i bilirsiniz, o hanımın bile kendi kilisesi var. Öte andan Yahudilik de müstakar değildir.

Başkan Erdoğan Amerika’dayken yanına gelen Filistin yanlısı lüleli Yahudileri hatırlayın. Medya üstünde bile durmadı, daha doğrusu nasıl yorumlaması gerektiğini bilemedi. O insanlar Hasidi mezhebindendir. 1948’de İsrail gibi “Mehdi’nin üzerinde bir endaze yol bile yürümediği topraklar”a gitmektense ABD gibi “goyim diyarı”nda kalmayı tercih etmişlerdi. “Goyim” malum bizim ‘kafir’ sözcüğümüzle eşdeğer bir kelimedir. Diyeceğim, yeni dünya düzeninde dinlerin yeri sermayeyi ağırladıkları kadardır. Suudi iseniz başka, Somali Müslümanı iseniz yine başka. Kime ne olacağını anlamak için parayı takip etmek gerekir, inancı değil.

“İran’a İsrail’den çok fazla güvenirim”

ABD’nin İran ile yaptığı nükleer silahsızlanma anlaşmasını iptal etmesi, ekonomik ambargo koyması gibi bir süreç yaşanıyor. ABD, nükleer konusunda İran’ı kendisine rakip olarak mı görüyor?

Doğru ama saçma. Nasıl saçma biliyor musunuz? ABD, İran’ın sahip olduğu nükleer gücün 90 kat fazlasına sahip olmakla övünüyor. Peki, söyler misiniz gezegeni bir defada yok edebilecek gücün 90 kat fazlası ile övünmek nasıl bir anlamsız saçmalıktır? Öldürdüğünüz adamın üstüne bir şarjör kurşun sıkmakla tehdit etmeye benzemiyor mu, aklı başında birinin yapacağı iş midir? Doğrusunu isterseniz, nükleer bomba konusunda ben İran’a İsrail’den daha çok güvenirim. Netanyahu, Ruhani’den daha mı aklı başında? Yok canım.

“Ateistler insanı yücelten kodlar getiremediler”

İnsanların hızla deizme eğilim gösterdiğine dair istatistikler var, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Deizm, Avrupa aydınlanmacılarının, Voltairelerin, Diderotların, Laplaceların inanç sistemleriydi, 1700’lü yıllarda kaldı. Şimdi artık siborg ırkından, yapay zekadan bahsedilen süreçteyiz. Stephen Hawking ve şürekası, “bir Yaratıcı var ama insanlara birebir muhatap değil.” tespitiyle deist inancı da ellerinden aldı. Yetmedi, “insan ırkının orta büyüklükte bir gezegenin üstündeki kimyasal cürufdan” ibaret olduğu hükmünü yerleştirdiler. Diyeceğim, bu saatten sonra Batı insanını zapturapt altına alabilecek aşkın bir güç yok. Nitekim medeniyetlerini, borçlu oldukları kazanımlarını bir bir kaybediyorlar. Batı dünyasındaki gerilemenin ayırdına varmalısınız. Yıkılan değerlerinin yerine yeni değerler de konulamadı. Ateistler insanı yücelten kodlar getiremediler. Çöküşü, yozlaşmayı, bozulmayı önleyemiyorlar.

“Aydınlara namuslu olmak düşüyor”

Bir aydın olarak, Türkiye’deki aydınlarla ilgili eleştirilerinizi de alalım. Bu süreçte olsun, önümüzdeki süreçte olsun aydınlara neler düşüyor?

Rahmetli Cemil Meriç’in “Kelam bütünüyle haysiyettir.” diye bir vecizesi vardır. Günümüz aydınına kelamın haysiyetine hiç olmadığı kadar büyük bir azimle sahip çıkmak düşüyor. Aydın, izzetinefsini, öz saygısını, vakarını koruyacak ki, toplumsal kimliğimiz tehdit eden sapkınlıkları bertaraf etmeye yardım edebilsin. Bakın, sistem değişiklikleri gerçek algısını zora koşar. Korkak gerçeklerle yüzleşmeyi reddeder, hırçınlaşır. Cahil, gerçeği idrak edemez, küçümser. Hain kendi çıkarının peşine düşer, gerçeği tahrif eder, saptırır.
Böyle zamanlarda toplum kerterizini aydınlardan alır. Bununla beraber aydın da boşlukta tekevvün etmez. Parçası olduğu toplumun genel zihniyetinin, değer yargılarının, dini inançlarının, dönemin hakim dünya görüşlerinin, evrensel düşünce akımlarının ve nihayet sosyoekonomik yapılanmanın bileşkesidir. Marifet iltifata tabidir. Bu bağlamda Türkiye aydınlarını onurlandıran bir ülke değildir. “Kime yazıyorsun bu mektubu?” diye sormuştu Cemil Meriç, “Elinde hiçbir adres yok.” Öyleyse, “Aydınlanmak için yan, aydınlatmak için değil.” Ebediyet zaten hazin bir teselli mükafatı.

“Avro-Amerikan toplumu ciddi bir lider krizi yaşıyor”

Batı’daki duraklama veya gerilemenin bize yansıması nasıl olur?

‘Westoxication’dan korunabilirsek, saçmalamazsak, fırsata çevirebiliriz. Avro-Amerikan toplumu ciddi bir lider krizi yaşıyor. Kim derdi ki muhteşem Fransız medeniyeti, okul kaçkını Macar Sarkozy’ye, Macron gibi ergene emanet edilecek. Görkemli Roma’ya bakın, Berlusconi diye bir müptezel adamın ağzına bakıyor. İngiltere, bir başka garip, Berezovskiy’den Abramovich’e bağrına basmadığı kriminal kalmadı. Kraliçe de olmasa toptan dikiş tutmayacak.

Atlantik’in öteki yakasında Trump, başlı başına bir facia. Adam Amerika’yı dünya hakimi yapan gelişmelerin tümüne takoz koymaya kalktı. Liberalizm, serbest ticaret, ulus devletleri ortadan kaldırmayı hedeflemiş, üstelik bayağı da yol almışken, ithal vergileri, ticaret yasakları, boykotlar gibi anakronistik uygulamalarla 16. yüzyıl merkantalizmine geri dönüyor. Daha da vahimi, herkes seyrediyor. Bu adamın demokratik bir seçimle geldiğini söylemek de mümkün değil. Katılım zaten yüzde 50 seviyesindeydi. Trump’ın başkan olması için oyların yüzde 47’sini alması yetti.
Şimdi siz bir Batılı lider olsanız, Tayyip Erdoğan’a haset etmez misiniz? Başkan’a daha çok yükleneceklerdir. Yüklensinler bakalım. Basmakalıp karalamaların ötesine geçemeyeceklerdir. Nitekim, Avro-Amerikan cenahından nicedir özgün bir eser de çıkmıyor. Resimde, müzikte, edebiyatta duayen eleştirmenler sustu, yerlerini piyasaya bıraktı. “Çok satan iyidir.” anlayışı sanat ürünlerini seri imalata zorladı, motor aynı motor, şaside marjinal değişiklikler. Model tutmaya görsün, ısıtılıp ısıtılıp yeniden piyasaya sürülüyor. Diziler, filmler, senaryolar hatta estetik aynı çarktan çıkmış gibi; ölümün, öldürmenin türlü biçimleri.