Türkiye - Gündem 19.12.2016 06:36 Güncelleme: 19.12.2016 08:23

"İnsanlık ne yapacaksa acele etmelidir"

SEDA ŞİMŞEK / KAHRAMANMARAŞ - ​Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, bütün dünyanın gözü önünde Halep'te yaşananları çok yakından takip ediyor.

Halep’ten gelen yaralı çocukları ziyaret etti, yoğun bakımda o çocukları gördüğünde yaşadığı dehşetin hâlâ etkisinde idi, röportajdan dakikalar önce o çocuklardan ikisinin hayatını kaybettiği bilgisi ulaşmıştı kendisine. Yine aynı gün AB’den gelen bir heyetle Kahramanmaraş’ta bir araya gelmişti. Gece yarısında bir Kahramanmaraş konağında, Kahramanmaraş dondurması eşliğinde sadece bir günde yaşananları konuştuk:

 MİLENYUM ÇAĞININ İLK ÇEYREĞİ KATLİAMLARLA GEÇTİ 

*Dünya mültecilerle Türkiye’yi baş başa mı bıraktı?

Dünya 21. Yüzyıl’a, “milenyum çağı” diye büyük umutlarla, havai fişekler patlatarak, kutlayarak girmişti ama 21. Yüzyıl’ın ilk çeyreği maalesef vahşetle, insani dramlarla, katliamlarla yürüyor. Ben, bugün AB Büyükelçisi’ne ve AB’nin Mülteciler Komiseri’ne AFAD olarak arkadaşlarla ürettiğimiz sloganı söyledim, “İnsanlar göçüyor, açlıktan, savaştan, yokluktan dolayı göçüyorlar. İnsanlar göçüyor ama insanlık göçmesin” dedim. Cumhurbaşkanımızın ifadeleri ile bu bir vicdan meselesidir. Temel insan hakları ve insani değerler üzerine inşa edildikleri iddiasında olan uygar devletler, bu konuda duyarsız kalmamalılar. Burada yanan ateş, Allah saklasın bu bölgeyi, kıta Avrupası’nı yakabilir. 

AB HEYETİ İLE MARAŞ’TA GÖRÜŞTÜM

*AB’den gelen heyet Kahramanmaraş’ta idi, onlarla görüştünüz. 

AB İnsani Yardım ve Kriz Yönetiminden Sorumlu Komiseri Christos Stylianides ve AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger’in içinde bulunduğu bir heyet, Dünya Göçmen Günü dolayısıyla, Geçici Barınma Merkezimizin açılış programına geldiler. 

*Geri Kabul Anlaşması çerçevesinde Türkiye’ye aktarılması gereken 3 milyar Euro ile ilgili bir gelişme var mı?

AB İnsani Yardım ve Kriz Yönetiminden Sorumlu Komiseri Christos Stylianides ve AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger ve altlarındaki heyetler ile bu konuyu görüştüm. Avrupa’ya izinsiz göç dolayısıyla Ege’de, Akdeniz’de insanlar can veriyordu, 18 Mart 2016 tarihinde AB ile Türkiye arasında bir mutabakat devreye sokuldu. Bu mutabakat 3 unsur içeriyordu. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için AB ülkelerinde serbest dolaşım, Türkiye – AB katılım müzakerelerinin sürdürülmesi ve yeni fasılların açılması, Geri Kabul Anlaşması… AB tarafı kriterler gündeme getirdi, en başta 42 kriter vardı, sonra bu 70’lere çıktı, 2 Mayıs’a kadar süre verildi. Bu süre zarfında Türkiye bu kriterlerden tamamını yerine getirdi. Bunlar karşılığında, Temmuz 2016’da tamamlanmak üzere 1 milyar Euro, 2016’da toplam 3 milyar Euro mali yardım taahhüdünde bulunmuşlardı, artı 3 milyar Euro da daha sonraya bırakılmıştı. Temmuz 2016’ya gelindiğinde henüz intikal eden bir yardım yoktu. Kasım sonunda mültecilerin çocuklarının eğitimi için 90 milyon Euro Milli Eğitim Bakanlığımıza, 120 milyon Euro Sağlık Bakanlığımıza, 12 milyon Euro kurumsal güçlendirmeler için Göç İdaremize aktardılar. Bu arada da, insani yardımlar kapsamında Dünya Gıda Programı aracılığıyla 348 milyon Euroluk bir sözleşmeye imza atılmıştı, o da yine Kasım ayında oldu. Bunun 242 milyon Euroluk bölümünü serbest bıraktılar. Şu ana kadar intikal eden 667 milyon Euro oldu. Bunları konuştuk. AB ile müzakere süreci yürümelidir, mali yardımlarla ilgili olumsuz bir durum şu anda yok. 2 milyar 500 milyon Euro’ya yakın bir meblağı AB kendi bütçesinden ayırdı. 1 milyar 200 milyon Eurosunun hangi alanlarda kullanılacağı netleşti, sağlık, eğitim ve belediyelerimizin alt yapılarının güçlendirilmesi için kullanılacak. 

YARDIMLAR MEVZUATA TAKILIYOR

*Çok yavaş işliyor, problem neden kaynaklanıyor?

Projelerin kabulü ve bunların ihale ediliş sürecinde problemler yaşıyoruz. Görüşmemizde temel olarak ele alınan konu da bu oldu. Onlar, “biz bu parayı eğitim, sağlık için ayırdık” diyorlar, mesela mülteci çocukların eğitimi için 100 adet okul yapılacak, Kilis’ten başlayarak hastane yapılacak. AB’nin mevzuatına göre bu işlerin, alımların, yapımların sonuçlandırılmasını istiyorlar. Biz de “Bizim de kamu ihale mevzuatımız var. Biz buna göre sonuçlandırmalıyız” diyoruz. Kamu ihale mevzuatımıza göre yaptığımız harcamaların maliyeti, onların mevzuatına göre yapılacak harcamalardan daha düşük. Çeşitli kuruluşları aracı kılıyorlar, birçok ilave şartlar getiriyorlar. Uzunca bir görüşme yaptık. Aradaki bürokratik süreci, mevzuattan kaynaklanan süreci birlikte koordine edip, aşmamız lazım. Mevzuat normal durum için düzenlenmiştir, normal durumda mevzuat uygulanır ama ortada anormal bir durum var, bir yıl daha eğitim alanındaki mali yardımı almazsak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi imkânları ile bunu yapar ama eksik kalır, o çocuklar da bir yıl, iki yıl daha geç eğitime ulaşırlar. Bütün mültecilere kendi vatandaşlarımız gibi bakıyoruz ama hastanelerimizde yığılmalar oluyor. Cilvegözü’nde Reyhanlı Hastanesi’ne gittim, kendi vatandaşımız olan 5 hasta, 45 mülteci hasta vardı. Hastanelerimizde kapasite yetmiyor. Bunun acil bir durum olduğunu gözeterek, acil durumun gerektirdiği mevzuatı uygulamalı ve hızlı olmalıyız. Bunları anlattım. 

*Nasıl karşıladılar?

Olumlu karşıladılar, gidip görüşeceklerini söylediler. 

YARDIM TAAHHÜDÜNDE BULUNAN ÜLKELERDEN SAHAYA YANSIYAN HİÇBİR ŞEY YOK

*Halep’te bir insanlık ayıbı yaşanıyor. Yeni BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Türkiye ile Halep’te yaşananlar hakkında bir temas kurdu mu?

Cumhurbaşkanımız yeni Genel Sekreter Guterres ile görüştü. Yeni genel sekreteri ben bu hususlarda bir avantaj olarak görüyorum. Portekiz’in, bir Avrupa ülkesinin eski başbakanı, eski BM Mülteciler Yüksek Komiseri, dolayısıyla bu alanda bilgili olması lazım. Cumhurbaşkanımız kendisi ile temas sağladı. BM, AB, Körfez ülkeleri, birçok ülke, bu hususta bir şeyler yapmak istediklerini söylüyor ama bölgeye gelen hiçbir şey yok. 

*Gelip Halep’te ne oluyor diye inceleme yapan var mı?

Suriye tarafına gelen giden var mı bilmiyorum ama Türkiye’ye gelen gidenler var. Birçok birimin Türkiye’de ofisi var. Sınıra en yakın bölgede müşahede ettiklerini zannediyorum, en azından bunun için burada olduklarını düşünüyorum. Eylül’de BM Genel Kurulu münasebetiyle Cumhurbaşkanımızın heyetiyle New York’a gittik. Orada Obama’nın da katılımı ile mültecilerle ilgili bir zirve düzenlenmişti. Bu zirvede de Suriye’de yaşananlar konuşulmuştu ama ortada fiilen sahaya yansımış hiçbir şey yok. Orada, “Dünya Bankası aracılığıyla istihdamı geliştirici projelere kaynak aktaralım” dediler, mesela Japonya 1,5 milyar dolar yardım taahhüdünde bulundu, bir diğer ülke 1 milyar dolar, biri 50 milyon dolar yardımda bulunacaklarını söyledi. O zirvede yaklaşık 27 ülke hitapta bulundu. Tamamına yakınını dinledim. Dramı ortaya koymaktan başka yaptıkları bir şey yok. Herkes “Biz para verelim, bunu başkası çözsün” eğiliminde, kimse taşın altına elini koyma niyetinde değil. “Verelim, taahhüt ediyoruz” dedikleri paraların da hiçbiri ortada yok. Biz günlük mesaimizi harcarken bunları çok düşünmüyoruz, 3 milyon insan var, 900 bini eğitim çağında çocuk, 1 milyondan fazlası kadın, birçoğu annesini ya da babasını kaybetmiş öksüz, yetim, engelli. Biz, “para gelirse bunlara yardım ederiz” demiyoruz, milletimizin yüz yıllara dayanan cömertliğiyle Türkiye Cumhuriyeti olarak kardeşlik görevimizi yapıyoruz. Bunu bir insanlık meselesi olarak görüyoruz ve o insanlara insanca davranmaya çalışıyoruz. 

ULUSLARARASI BİR İLGİ GELİŞMİŞ OLSAYDI 80 BİNE YAKIN İNSAN HALEP’TE REHİN TUTULUYOR OLMAZDI

*Halep’le ilgili uluslararası bir ilgi, refleks ortaya çıktı mı?

Somut olarak bunu söyleyemeyiz. Zaten gelişmiş olsaydı, şu anda sizinle konuşurken 80 bine yakın insan rehin tutuluyor olmazdı, tahliyeler için açılan koridorda tekrar kuşatılmış olmazlardı, 14’ü araçlardan indirilip can vermiş olmazdı. Şu anda hâlen kurşun yarası ile, ateşli silah yarası ile, başka yaralarla bize hasta, yaralı geliyor. Bugün çok üzücü bir havadis aldım, iki küçük çocuk getirilmişti Reyhanlı’ya, maalesef ikisi de hayatını kaybetti. Cumhurbaşkanımızın büyük gayretle ile ABD, Rusya, Almanya ile yürüttüğü telefon diplomasisine şahit oluyoruz. Başbakanımız Medvedev ile İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı ile görüştü. Dışişleri Bakanımız Çavuşoğlu hiç durmuyor, mesaisinin hemen hemen çoğunu bu alanda sarfediyor. “Biz gelelim, taraflar arasına girelim, bir barış arayışına girelim” diyen maalesef yok. BM Güvenlik Konseyi karar almaya çalışıyor egemen güçlerden biri veto ediyor, Cenevre’de bir barış masası kurulmaya çalışılıyor bir başka güç onu berhava ediyor. Ortada netice alınan, Türkiye’nin girişimleri dışında somut bir gelişme görmüyorum. Türkiye’den başka bölgeye gelip insanlara doğrudan el uzatan yok, “Türkiye üzerinden yardım yapalım” teklifleri ise geliyor. 

İNSANLIK NE YAPACAKSA ACELE ETMELİDİR

*Astana’da yapılacak görüşmelerden umutlu musunuz?

Astana’da yapılacak gayriresmi barış görüşmelerini yeni bir umut olarak yansımasını bekliyoruz. Türkiye’nin arabuluculuğu ile Özgür Suriye Ordusu’nu teşkil eden meşru muhalif gruplar, Rusya’nın arabuluculuğu ile rejim arasında inşallah bir barış zemini oluşturulabilir. Suriye’de bütün gözler haklı olarak Halep’te ama Halep dışında da büyük insanlık dramı yaşanıyor. Halep dışında, İdlib civarında 1,5 milyon insan var, çadırlarda temiz içme suları yok, çok zor şartlarda yaşıyor. İnsanlık ne yapacaksa acele etmelidir aksi takdirde Ortadoğu’da yükselen bu alev, önce kendi etrafını, Avrupa’yı, sonra bütün dünyayı sarar diye korkuyorum. İnsanlar ölüyor ama insanlık ölmesin, insanlık insanca bir duruş sergilesin. Reyhanlı’da Cilvegözü Sınır Kapımıza yakın, Türkiye’nin çok çeşitli illerinden gelen onbinlerce insan Suriye’de, Halep’te yaşananlara karşı yürüyüş yaptı. Yüzlerce tır malzeme şu anda Cilvegözü Sınır Kapısı’na ulaştı ama sınır kapısından geçtikten sonrası maalesef meçhul. Onları kim ihtiyaç sahiplerine ulaştıracak? Bir şansımız Türk Kızılayı, orada da akredite, meşru ve bazı sivil toplum örgütlerimizle ulaştırmaya gayret edeceğiz. 

HAZIRLIKLARIMIZ TAMAM

*Halep’ten büyük bir göç dalgası bekleniyor mu?

Halep’ten sayısı 80 bine varabileceği gibi 30 binde de kalabilecek bir tahliye bekliyoruz. Net bir bilgi ifade edilemiyor, iyimser olmak istiyorum, inşallah sayı az değildir ve 80 bindir. 7 bini aşkın insan o tahliye koridorundan İdlib civarına geçtiler fakat İdlib civarında da bu insanların barınacağı bir yer yok. Bizim politikamız, Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın söylediği gibi, hastalar, yaralılar, yaşlılar, çocuklar ve engelliler Türkiye’ye kabul edilecekler. Onun dışındakilerin de Suriye’nin Türkiye’ye yakın güvenli bir bölgesinde oluşturacağımız kamplarda kalmalarını planlıyoruz. Arkadaşlarımız, ekiplerimiz orada yer seçimi yapıyorlar. İş makinelerimiz sınırda, içme suyu bulmak için sondaj makinelerimiz sınırda, sahra hastanesi kuracağız, bütün hazırlıklarımız tamam. Türkiye’ye gelecek hasta ve yaralılar için Hatay ve civarında 800 yatak kapasitesi, yoğun bakım üniteleri oluşturuldu, ambulanslar hazır. 

SIĞINAKLARDA İNSANLAR AÇ VE REHİN ALINMIŞ VAZİYETTE

*Bugün itibariyle Halep’ten tahliyeler tamamen durdu mu?

Tahliye koridorundan çıkan konvoya Şii milislerce ateş açıldı, kuşatıldılar, 14 kişi katledildi, şu anda tahliyeler durdu ama şu anda Halep’te bir çatışma yok. Çatışmanın olmaması, çatışmanın durduğu, ateşkesin stabil hale geldiği manasını taşımıyor. Vekalet savaşı yürütüldüğü için çok çeşitli aktörler var. Bu çeşitli aktörler sürekli politika değiştirebiliyor, sürekli müzakere yapmak gerekiyor, o müzakereler de hemen netice alınabilecek müzakereler değil. Bu akşam itibariyle Halep içinde bir çatışma yok, doğru dürüst bir yapı da kalmadı, sığınaklar var, sığınaklardaki insanlar da aç. Onlara koridordan gıda ulaştırılamadı, fırınlar çalışmıyor, aç, kuşatılmış, rehin alınmış vaziyetteler. Kısa sürede bu müzakerelerin, Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın, Dışişleri Bakanımızın temaslarının olumlu netice vermesini bekliyoruz. Tahliye edelim, gıda ihtiyaçlarını sağlayalım ve belirli bir yerde bir barınma merkezi kurup en azından bu safhayı tamamlayalım. Halep’in Batı coğrafyası da başka yerlerden göç etmiş insanların, derme çatma çadırlarda yaşadıkları bir alan, kapasiteler çok aşılmış vaziyette. Dünya, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın 2011 yılından beri söylediği uçuşa yasak güvenli bölgelerin oluşturulması noktasına gelecektir. Başka çaresi yok.

*Trump da güvenli bölge oluşturulması yönündeki görüşünü ifade etti.

Madem ki orada sıcak bir çatışma var, madem ki koalisyon güçleri orayı terörden temizlemek istiyorlar, bir güvenli bölge oluşmalı ve bu bölge uçuşa yasak bölge olarak ilan edilmeli, insanlar kendi topraklarında kalmalılar. Onlara orada köyler, kasabalar inşa etmeliyiz. Kendi güvenliklerini sağlamak için de koalisyon güçleri onları eğitmeli, donatmalı. Trump 20 Ocak’ta göreve başlayacak, hemen bu sözünü hayata geçirebilirse aynı noktaya gelmiş olacağız. Cumhurbaşkanımız Merkel ile görüştü, benzer bir noktaya gelindiğini düşünüyoruz. Bizim dışımızdaki devletler bu sıcak bölgede değiller, onların bu bölgede yaşayan insanlarla tarihi, kültürel, manevi soy bağları yok, maalesef çok hızlı hareket etmiyorlar. İnsanlık bir vahşet yaşıyor, soykırımın ötesine geçecek bir tablo ortaya çıkmadan uygar dünyanın bu hususa el atması gerekir. 

Şİİ MİLİSLERİN TAHLİYE KORİDORUNU RAHAT BIRAKMASI GEREKİYOR

*Tahliyelerin yeniden başlaması için görüşmelerdeki son durum nedir?

Uzlaşma üst düzeyde sağlandı ama aşağıda bunu hayata geçirmesi gereken gruplar var. Bu gruplar arasındaki görüşmeler devam ediyor. Henüz uzlaşmanın hayata geçirilmesi mümkün olmadı, o gruplar bu müzakereleri kendi aralarında yapıyor. “Muhalif” demiyoruz, “muhalifler” diyoruz çünkü birçok muhalif grup var, “rejim güçleri” deyince de bir tek düzenli Esed ordusunu kastetmiyoruz, Şii milislerden Hizbullah’a birçok örgütü kastediyoruz. Dolayısıyla, yukarıda uzlaşma sağlanmış olsa da sahada hayata geçirebilmek için girişimler ve müzakereler sürüyor. 

*Ne müzakere ediliyor?

Şii milislerin Halep’ten İdlib’e doğru oluşturulan, Ramusen’den geçen bu tahliye koridorunu rahat bırakmaları gerekecek. Oradan Halep’in doğusundaki sivil, masum insanların geçişi sağlanacak. Muhalif grupların onların ifadesi ile kuşattığı birkaç Şii köyü var, oradaki hastalar, yaralılar, çocuklar ve yaşlılar tahliye edilecek. Daha güneyde, Şam’ın kuzeyinde bu defa Şiilerin kuşatmış olduğu birkaç Sünni köyü var, oradaki yaşlılar, çocuklar, yaralılar tahliye edilecek. Mutabakatın zemini bu. Herkes güven içinde bulunduğu yerden tahliye edilmiş olacak. Belli kotalar öngörülmeye çalışılıyor, o sayılarda bir mutabakat sağlanırsa yürüyecek.

İNSANLARIN KORKU İÇİNDE OLDUĞUNA ŞAHİT OLUYORUZ

*İdlib’e yönelme rejimin istediği bir şey mi? İdlib’de toplanan insanların bir hava harekâtı ile yok edilme riski ile karşı karşıya oldukları kaygıları dile getiriliyor.

Tahliye için o tarafı öngördüler, muhaliflerin yoğun nüfusu orada, muhaliflerin kontrol ettiği bir bölge. Halep’in doğusunda siviller, daha doğusunda zaten PYD’nin, DEAŞ’ın kontrol ettiği bir alan var, daha sonra da Fırat Kalkanı ile güvenli hale getirilmiş bir alan var. Dolayısıyla bu tercihin belli bir mantığı olduğunu kabul etmek gerekir. İnsanların korku içinde olduklarına şahit oluyoruz. İdlib’e doğru tahliye edilip, sonra orada bir hava harekâtı ile yok edilmekten korkuyorlar, bu kaygılarında haklı olabilirler. Çok taraflı, çok bilinmeyenli, çok uluslararası boyutları olan, aynı zamanda çok yerel boyutları olan, kaotik bir durum var. 

*İdlib’e yakın, nerede bu insanlar için yaşam alanı oluşturulması planlanıyor?

Bir sivil toplum kuruluşumuz, 12 dönümlük bir arazide, bu 70 dönüme çıkarılacak, çadırları kuracak. Biz de önerilen yerlerin güvenli olmasını istiyoruz. Kampın kuruluş çalışmalarına en kısa zamanda başlayacağız. 

SURİYE’DE SÜNNİ İSLAM ADINA YAPILAN IRAK’TA Şİİ İSLAM ADINA YAPILIYOR

*Musul’da ne gibi çalışmalar yapıldı?

Musul’da Mart-Nisan aylarından itibaren, oradaki DEAŞ terörüne karşı bir harekâtın olabileceği kamuoyuna ifade edildikten sonra, Musul’da yaşayan insanların 250 bin kadarı Musul’u terk etti. Kasım ayında Irak ordusun başlattığı harekâttan sonra da hemen 50 bin kişi terkettti. Burada Suriye’deki gibi kitlesel bir göç hareketi olmasın, kendi topraklarını terketmesinler diye tedbirler aldık. Musul civarındaki köylerde, Duhok, Zaho civarlarında, güvenli yerlerde kamplar oluşturulmasını istedik. Zaten kamplar var orada. O kamplar güçlendirilecek, diğer kamplar da yapılacak. Bin 108 tır kamp malzemesi gönderdik. Önemli bir göç hareketi olmadı. Telafer ve Kerkük çok önemli, demografik yapısı bozulmaya çalışılıyor. Bunun için orada maalesef, Suriye’de Sünni İslam adına vahşet işleyen DEAŞ terör örgütünün bir benzeri Şii İslamı adına teşkil edildi. Haşdi Şabi ile yapılacak bir harekât oradaki Sünni Türkmenleri hedef alabilir. Sahada ne gelişeceğini bugünden tahmin etmek zor.