Röportaj 19.05.2017 03:00

​İdris Güllüce ile Fetö ve referandum sohbeti: "Fetö kalkışması haçlı seferidir!"

​İdris Güllüce ile Fetö ve referandum sohbeti:

“Paralel Terör Örgütü” içimizde doğup büyümüş basit bir hadise değil. Batı’nın “Şark Meselesi” davasının devamıdır. Onlara göre biz bu Anadolu’ya Hristiyan dünyanın en kutsal mekanlarını alarak gelmişiz. Meryem Anasından Hatay’ına kadar, Göreme’sine kadar… İstanbul’una kadar. At üstünde gelip Batı’nın bakış açısına göre barbar bir toplum olarak Bizans’ı da yıkmış, Patrikhane’nin olduğu merkezi mukaddes İstanbul’u da ele geçirmiş, kovulması temizlenmesi gereken bir varlığız. Endülüs misali…

Şimdi düşünün 240 küsur şehit verilmiş. Binlerce gazimiz var. Şayet başarılsaydı nelere mal olacağını düşündüğünüzde hafakanlar basıyor insanı. Gerçekten hayal etmemiz lazım. Başarılı olsaydı, şimdi nasıl bir Türkiye olacaktı? Nasıl bir hukuk işleyecekti? Siyaset nasıl olacaktı? Ordumuz nasıl olacaktı? Kimlerin, hangi güçlerin boyunduruğuna girecektik?

2000’li yılların başında belediye başkanı iken tanıştığım İdris Güllüce ile en son referandum çalışmaları sırasında Eyüp’te karşılaşmıştım. İdris Bey’in bende bıraktığı intiba hep “yanına yaklaşılabilir bir siyasetçi” oluşuydu. AK Parti’nin referandum çadırında ayak üstü sohbet ettik. 

id

O gün böyle bir sohbeti hayal etmiştim. Geniş kütüphanesinin de bulunduğu Üsküdar’daki çalışma ofisinde buluştuk. Planladığım şekilde değil, FETÖ ile mücadelenin zorlukları konusuyla başladık konuşmaya. Zaten iyi bir sohbette, hazırlanmış soruların bir hükmü kalmıyor. Buyurunuz: 

Bunların bir şekilde ilişkide bulundukları insan sayısı 20 milyonu buluyor. Kimisi tam işin koynunda göbeğinde olan, kimisi de akşam kalkıp gidip, arkadaşının hatırını kırmamak adına sohbete iştirak eden sıradan iyi niyetli bir insan. Kimisi buradan nemalanan insanlar… Kimisi de bizim insanımız hayır hatır bilirsiniz, gelmiş kurnaz tilki mensuplar, abi yurttaki kızların kaloriferi yanmıyor, üşüyorlar, bunlar garip guraba çocukları, kömür alıver diyorlar. Bizim hayırsever de dayanamıyor kömürü alıyor mesela. Aldıktan sonra da tam avuçlarının içine almak için, gel abi akşam davet var, maklube yiyelim operasyonu. Adam saf, iyi niyetli, gidiyor. Şimdi bu kömür alıp maklube yedirilen adam giriyor mu girmiyor mu örgüte? Bu örnekleri o kadar çoğaltabiliriz ki… Burada tabii devletin de işin çok zor. Nasıl bir filtreleme ile hareket edeceksiniz. Kim ne kadar bu işin içinde? Bir de bu kriptoluk işi var. Ters algı tuzakları var. Bir de bahsettiğimiz gibi, iyi niyetinin sonucu zor durumda kalanlar var. Ankara’da bir şey anlattılar. Bir bürokrat diyormuş ki, ulan ömrümde iki gece okey oynamaya gitmedim, hayatım karardı. Gelip Fetöcü’nün birisi diyor ki, oğlum gel hayatın boş işlerle geçiyor, bu gece de Kur’an dinle, sohbet dinle. Tutup kaldırıp götürüyor. Orada sohbet filan. Bunun da hoşuna gidiyor yani. Faydalı bir şey yapıyorum, okey oynamaktansa, taş dizmektense diye. Bir zaman sonra tekrar gelip götürüyorlar, ısrar ediyorlar, meğer gittikleri yer bir Fetöcü derneğin organizasyonuymuş. Giden Niyazi. Bir şeyden haberi yok henüz. Sonra orada bulunduğu tespit edildiği için işinden oluyor bu. İhraç ediliyor. Demiş ki, ulan iki gece okey oynamadık başımıza gelene bak. Şimdi bu adam onlardan mı sayılacak, değil mi? Ya da hiç sesi sedası çıkmıyor, vatandaş gibi görünüyor ama bu işin dibinde adam aslında. Bilmiyorsunuz. Tespit edene kadar canınız çıkıyor. O yetenekleri de var. Hatta adamı solcu zannediyorsun. 

İnsani olarak ele aldığımız zaman bu tür örnekleri kabul etmek mümkün. Zaten beklenen şeyler. Bir yandan da kurunun yanında yaşı da götürüyorsunuz. Sonra düzeltilmeye çalışılıyor. Ama kör gözüm parmağına örnekler var. Hâlâ işinin başında olmasına hayret edilen Fetöcüler var. Veya salıverilen tipler var. Diğer taraftan verdiğiniz örnekteki gibi mesela iki defa okey oynamadığı için başı belaya girenler. İşte tam bu noktada devlet mekanizmasının bu kadarını ayırt edebilmesini bekliyor insan. 

Şimdi bakın, bu bir ihtilal. Bir darbe yapıldı, başarılı olmadı. Bir halk karşı devrimi ortaya çıktı. Başarılı olsalardı, Türkiye nelerle karşılaşacaktı bir düşünün? Nasıl bir darbe hukuksuzluğu yaşanacaktı? Fakat bir darbeyi, bir halk karşı darbesiyle engellediğiniz zaman geçici bir süre ağır hukuk şartları ile bertaraf etmek zorundasınız. İster istemez yaştı, kuruydu, şuydu, buydu bir karışıklık olur. Tabii insani bakımdan herkesin rahatsız olabileceği örnekler çıkabiliyor. Tabii hepsi doğru mu? Bilmiyoruz. Paralel propagandası da olabilir. Şimdi düşünün 240 küsur şehit verilmiş. Binlerce gazimiz var. Şayet başarılsaydı nelere mâl olacağını düşündüğünüzde afakanlar basıyor insanı. 

Şu da geliyor insanın aklına. Mesela Rahmetli Özal’a Kartal Demirağ suikast düzenledi. Özal bu işi takip etti. Arkasında kimin olduğunu tespit etti ama söyleyemem dedi. Bunun bilinmesi devlete ve millete zarar verir dedi. Sonra Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehit edildiğine hepimiz eminiz. Yani hangi şartlarda o helikopter mecburi sert iniş yaptı. Sonra oraya kimler geldi. Kimler aramayı yanlış yerlere yönlendirdi. Bunların bilinmediğini düşünemeyiz. Sanki Özal örneğinde olduğu gibi, Yazıcıoğlu suikastında da her şey biliniyor fakat henüz açıklanamıyor. Sanki zararı büyük olur diye. Aynı şey Fetö operasyonlarında da geçerli. Dokunulmadığı için milletin vicdanını sızlatan örnekler var. Burada hukukun işleme sürecini aşan bir durum söz konusu diye düşünüyor insan. 

"HİÇ BİRŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL

Tabii piyasada, sokakta dolaşan koca koca isimler var. Rahatça dolaşıyor. Taşeronda çalışan temizlik işçisi atılmak durumunda kalıyor. Karşımızda öyle büyük ve karmaşık bir kitle var ki, uygulamayı yapanların da dürüstlüğüne gölge düşüyor. Acaba ikili ilişkiler mi devreye giriyor diye soruyor vatandaş haklı olarak. Fakat şunu bilmemiz lazım. Bu çok uzun bir süre alacak. Ve sonunda şaşıracağımız sonuçlarla karşılaşacağız. Uzaktan göründüğü gibi değil hiçbir şey. Bakın şurada bir siyah kap var, görüyor musunuz? 

(Dönüp bakıyoruz) Evet. 

Ne var ortasında. 

Bir 50 kuruş görünüyor. 

Elinizi uzatıp alın bakalım… 

(Elimizi uzatıyoruz. Fakat parmağımız paraya değmiyor, bir boşluğa giriyor.)

Ben bu düzeneği çok beğendim ve adını, hiçbir şey göründüğü gibi değildir koydum. Hele bu medyanın olduğu yerde. Yani bugün suçlu zannettiğimiz birçok insanın aslında temiz, temiz zannettiğimiz birçok insanın da işin tam ortasında olması gibi sonuçlarla karşılaşabileceğimiz. Sabretmemiz ve yardımcı olmamız gerekiyor. Biz bu badirede vatanımızı kaybedebilirdik. Ama maalesef bugün aklımızı karıştıran örnekler yaşıyoruz. Bu kaçınılmaz. Ben bu durumun referandumda da menfi etki yaptığı kanaatindeyim. Benim tanıdığım bir adam var. Geldiler abone ol diye tutturdular. Israr üzerine ısrar. Tamam dedim diyor. Sonra arkasında talebeye burs işi çıkardılar karşıma diyor. Ben de bu kadar parayı ne yapacağım, öte tarafta da işe yarayacak bir şeyimiz olsun diye tamam dedim diyor. On tane çocuk okuturuz, arkamızdan fatiha okur, bizim kızdan hayır yok dedim diyor. Eeee? Adamın başı dertte. Sebep? Örgüte destek vermekten… Ben ne bileyim bunların örgüt olduğunu diyor. Gariban çocuklar okuyacak diye para verdim diyor. Ama ne oluyor sonunda. Şimdi camiye bile para verirken düşünüyorum diyor. Yani bu iş hem geçmişimizi yedi hem geleceğimize sirayet ediyor. Bir ağanın çok kıymetli bir atı varmış. Bir delikanlı da buna göz koyuyor. Satın almak istiyor. Ağa satmıyor. At çok güzel. Bugünün pahalı arabaları gibi düşünün. Prestij işi yani. Bu delikanlı üstünü başını yırtıyor, yaralı süsü veriyor. Ağanın geçeceği yola yatıyor. Ağa gelince yardım etmek için iniyor ve alıp atın üstüne çıkarıyor delikanlıyı… Delikanlı kaçmaya başlıyor. Ağa bağırıyor, Allah’ını seversen dur gitme diyor. Gel, atı vereceğim sana diyor. Ağa erdemli bir adam. Al diyor bu at senin olsun. Ama ne olur bu olayı hiçbir yerde anlatma diyor. Eğer anlatırsan, kimse bir daha yaralı bir adamı alıp da atına bindirmez diyor. Bu olay geleceğimizi de kararttı derken, bak işte bir çok adam camiye bile yardım etmekten korkar hale geldi. Güven duygumuz yara aldı.

"Bir darbe yapıldı, başarılı olmadı. Bir halk karşı devrimi ortaya çıktı. Başarılı olsalardı, Türkiye nelerle karşılaşacaktı bir düşünün? Nasıl bir darbe hukuksuzluğu yaşanacaktı?"