Röportaj 14.04.2017 03:00

​HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan: TARİHSEL BİR SAMİMİYET SERGİLEDİK

​HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan:  TARİHSEL BİR SAMİMİYET SERGİLEDİK

Neşe BERBER

HAK-İŞ , ‘Anayasa değişikliğine tam destek, geleceğimiz için evet’ sloganıyla, ‘40 ilde 40 toplantı’ kapsamında gerçekleştirdikleri programlarında, Anayasa konusunun yaklaşık 40 yıldır üzerinde çalıştıklarını anlatıyor. Hatta bununla ilgili olarak, 1982 Anayasası’nın sorunlarının temeli olduğunun bilinciyle, Anayasa değişikliğinin olabilmesi için örnek anayasa kitapçıkları hazırlayıp, Meclis’e sunmuşlar. Mahmut Arslan, özellikle 1980 darbesinde yaşadıklarından sonra  anayasa konusunun HAK-İŞ için öncelikli hale geldiğini belirtti. Kendisiyle İstanbul programında biraraya geldik ve neden ‘Evet’ dediklerini, yaptıkları çalışmaları, darbelerden sonra yaşadıklarını ve merak edilenleri YeniBirlik’e anlattı.

HAK3

‘HAK-İŞ, ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ KONUSUNDA TARİHSEL BİR SAMİMİYET SERGİLEDİ’

Hak-İş olarak nasıl bir duruş sergiliyorsunuz?

Bu samimi bir duruştur. Biz darbe anayasalarına söylemle karşı çıkmayı gelenek haline getirenlerden olmadık. 1982 Anayasası’nın sorunlarımızın temeli olduğu bilinciyle hep değişimden yana tavır aldık. İlk anayasa sempozyumunu biz düzenledik. Örnek anayasa kitapçıkları hazırladık, Meclis’e sunduk. Bugün de yine sahadayız. Çünkü 1982 Anayasası’nın hem ülkemizin hem de emekçi kardeşlerimizin ayağında bir pranga olduğunu biliyoruz, geleceğimizden endişe ediyoruz. Desteğimizi “Geleceğimiz İçin” şeklinde sloganlaştırmamızın nedeni budur. Toplu sözleşme yapmak, grev yapmak, örgütlenmek ve üyelerimizin haklarını çözmek kadar anayasa kampanyasına destek vermekten de sorumluyuz. Sadece toplu sözleşme yapan ücret sendikacılığı yapmıyoruz. Ülkemizin bütün sorunlarına yönelik, dünyanın bütün sorunlarına yönelik çözüm üretebilen bir sendikayız.

‘1980 12 EYLÜL’ÜNDEN 1985’E KADAR TOPLU SÖZLEŞME YAPAMADIK’

Neden il il dolaşıp referandum için ‘Evet’ kampanyası yapıyorsunuz?  

Buna cevap vermem için öncelikle 1980 darbesinden bahsetmem gerekli. 12 Eylül 1980 askeri darbenin en büyük mağdurları çalışanlar ve bizler olduk. 12 Eylül darbesini yapanlar ilk iş olarak sendikaları, yani TÜRK-İŞ’in dışındaki sendikaları kapattılar, mal varlıklarımıza el koydular. Bütün yöneticilerimiz hakkında soruşturma başlattılar ve uzun süre HAK-İŞ’in de faaliyetleri durduruldu, sendikal faaliyetleri yapamadık. 1980 12 Eylül’ünden, 1985’e kadar toplu sözleşme yapamadık. Bize dediler ki; HAK-İŞ, DİSK ve MİSK olmayacak, tek sendika olacak, o da TÜRK-İŞ. Ya oraya gider üye olursunuz ya da size izin vermeyiz. 4 yıl toplu sözleşmesiz, sendikasız, sendikal faaliyetsiz ve askeri yönetimin baskıları altında bir mücadele yaşadık. O süreçte maalesef TÜRK-İŞ’in genel sekreterini bakan yaparak kazanılmış haklarımızı geri götürdüler, sendikal örgütlenmeyi zorlaştıracak yeni düzenlemeler getirdiler. İlk defa ikramiyelerimize ve kıdem tazminatımıza sınır getirdiler. 12 Eylül darbesinin en büyük mağduru pozisyonuna düştük. Dolayısıyla 12 Eylül darbesi en çok çalışanlara darbe vurmuştur. 12 Eylül döneminde 30 bin civarında işçi işten çıkarıldı. Kamu ve özel sektörde Türkiye ciddi bir şekilde ekonomik dar boğaza girdi. Milli geliri ve büyüme hızı düşerken işsizlik oranları arttı.

‘12 EYLÜL’ÜN ÇALIŞMA HAYATINDA AÇTIĞI YARALAR HALA SARILAMADI’

12 Eylül sonrası haklarınızı geri alabildiniz mi?

12 Eylül rejiminin sendikal haklara getirdiği sınırlandırmaları hala tamamen kaldırılamadı, 2012’de sendikal haklar konusunda kısmi gelişmeler oldu, ancak tam olarak haklarımızı elde edemedik.

Türkiye'de yaşadığımız siyasi krizler, ekonomik krizler, darbeler ve muhtıraların tamamında emekçiler kaybetti. Sendikal haklarımızı, kazanımlarımızı kaybettik, işimizi kaybettik. 1980 darbesinde 30 bin işçimiz işten atıldı. 5 Nisan ‘94 krizinde 500 bin işçi işini kaybetti, 2001 krizinde 450 bin esnaf ve işçi işini kaybetti. Dolasıyla biz siyasi ve ekonomik krizler ile darbelerin mağduruyuz.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne nasıl bakıyorsunuz?

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin siyasi istikrar demek olduğunu ve siyasi istikrarın beraberinde ekonomik istikrarı getireceğini ifade eden Arslan, “İstikrardan yanayız. Türkiye'nin krizleri yaşamadığı, güçlü bir devlet olarak ayakta kaldığı, istikrarlı bir hükümetin yer aldığı ülkede en çok biz kazanacağız. O yüzden emekçilerin, işçilerin, dar gelirlilerin, hep beraber evet demesinin doğru olacağına inanıyorum. Bu ülkeyi sevdiğimiz için, geleceğinden endişe duyduğumuz için anayasa değişikliğine destek veriyoruz.

‘YETKİLİ AMA SORUMSUZ CUMHURBAŞKANLARI DÖNEMİ KAPANACAK’

Ne gibi sorumluluk getiriyor Cumhurbaşkanına bu sistem?

1982 Anayasası’na evet diyenler, Cumhurbaşkanınıda seçtiler. Kenan Evren’e o kadar çok yetkiler verildi ki... Evren bir konuşmasında ‘ben bu anayasada sadece şunları şunları kullanıyorum. Hepsini kullanıyorum.’ demişti. Ama isterse kullanabiliyordu. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan onların bir kısmını kullanıyor. Mesela yürütmenin başı olarak Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırabiliyor. Ben anayasadaki bütün yetkilerimi kullanacağım demişti seçilirken. 1982 Anayasası öyle bir yetkiler veriyorki inanın isterse Cumhurbaşkanı Başbakana nefes aldırmaz. Sorunda burdan çıkıyor. Bu anayasa ile devam edersek 1982’den beri yaşadığımız krizlerin daha fazlasını yaşayabiliriz. Darbecilerin 12 Eylül 1980 darbesi gerekçelerinden, cumhurbaşkanını seçemediniz,  hükumet kuramadınız’ olmuştu.  Özal ile Mesut Yılmaz kavga etti. Demirel ile Çiller ile kavga etti.  2001 krizinin tek müsebbibi eski cumhurbaşkanı  Ahmet Necdet Sezer’dir. Ama faturasını Ecevit ve Bahçeli ödedi, halk faturayı seçilmişlere kesti. Krizi oluşturan Sezer’e kimse hesap soramadı. İşte yeni sistem yetkili ama sorumsuz cumhurbaşkanları dönemini de kapatıyor. 

‘YANLIŞ ALGILARA KARŞI DOĞRU BİLGİLENDİRMELER YAPIYORUZ’

Anayasa değişikliğine destek organizasyonlarınıza  HAK-İŞ’li emekçilerden ve vatandaşlardan nasıl tepkiler alıyorsunuz? 

Temsil ettiğimiz emekçiler, HAK-İŞ’in ‘evet’ kararından memnunlar ve bu kararımızı destekliyorlar. HAK-İŞ olarak, amacımız anayasa değişikliği konusunda üyelerimizi ve halkı bilgilendirmektir. Doğru bilgilendirmeler yaparak bir kısım algıların ortadan kalkmasını sağlamaya çalışıyoruz ve yoğun ilgiyle karşılaşıyoruz.

 ‘AB, MÜLTECİLER VE YABANCI DÜŞMANLIĞINA KARŞI SORUMLULUK ALMALI’

Avrupa Birliği’nin tutumuna değinelim... Neler söylemek istersiniz?

15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimi ile terör saldırılarına karşı, Avrupalı politikacıların ve sendikacıların Türkiye hakkında yorum yaparken, Türkiye’nin içinde bulunduğu kritik durumunu göz önünde bulundurmaları gerekiyor.

Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşlarının, AB ülkelerinde artan ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamafobi’den dolayı kendilerini baskı ve tehdit altıda hissettiklerini HAK-İŞ’le paylaşıyorlar. AB, içerisinde artan yabancı ve İslam düşmanlığı, ırkçılık ve ayrımcılığa karşı bir şeyler yapmalı ve mülteciler üzerine daha fazla sorumluluk almalıdır. AB ülkelerinde 5 milyon Türk çalışan vardır ve hem Türk toplumu hem de diğer göçmen işçilerin işyerlerinde ve toplumda karşılaştıkları ayrımcı ve ırkçı uygulamalara karşı odaklanmalıyız.

Dünyanın ‘Hayır’ mutabakatının nedeni ne sizce? Neden Erdoğan için kampanyalar yapıyorlar?

Türkiye’nin bölgede güçlü, oyun kurucu bir devlet olmasını hiç kimse istemiyor. Bölgedeki aktörler de istemiyor, dünya da istemiyor. Türkiye özgün bir güç sergiliyor. Recep Tayyip Erdoğan ‘Dünya beşten büyüktür’ diyerek meydan okuyor, kime BM’e, Çine, ABD’ye, Fransa’ya, İngiltere’ye. Bu başkaları tarafından endişe ile takip ediliyor. Bölgede güçlü bir Türkiye, ABD’nin de Rusya’nın, AB’nin de çıkarlarına ters geliyor. İnanın bölgedeki tek sorun Erdoğan o yüzden bütün bu yaptıkları Erdoğan’dan kurtulmaya çalışıyorlar. 

‘TAŞERON İŞÇİLERE YÖNELİK ADIMLAR, SAYIN ERDOĞAN’IN BAŞBAKANLIĞI DÖNEMİNDE ATILDI’

Bu hükümet döneminde nasıl adımlar atıldı size yönelik?

Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan Başbakan iken taşeron işçilere yönelik tarihi adım atıldı. Bir kanun çıkarttı, bu kanunda ilk defa taşeron işçilerin toplu sözleşme hakkı güvence altına alındı. Kıdem ve temel bazı hakları güvence altına alındı. Sonra Davutoğlu hükümeti özel sözleşmeli personel statüsü adı altında bir öneri sundu. Hayal kırıklığı yaşadık. Bunu Cumhurbaşkanımıza ilettik ve kabul edemeyeceğimizi belirttik. Taşeron sorununun çözümü, işçi statüsünde kadrodur. Bu HAK-İŞ’in de taşeron emekçilerinin de talebidir. Taşeron işçilerin %80'ni örgütleyen örgütüz. Onun için taşeron emekçilerin doğal olarak bizden büyük beklentileri var. Bize güvendiler, inandılar ve sendikalarımıza üye oldular. Çalışmalarımızı işçi statüsünde kadro olarak sonuçlanacak şekilde devam ettiriyoruz. Referandumdan sonra bu konuda bir aşama kaydedeceğimize inanıyorum.