Röportaj 28.01.2018 03:00 Güncelleme: 27.01.2018 21:56

Evrenden gelen pozitif mesaj: Evrencan Gündüz

Bu hafta Evrencan Gündüz'le beraberdik. Acaip bi' enerjisi var bu çocuğun! İçeri girdiği andan itibaren bütün bakışları üzerine kilitliyor, konuşurken tam gözlerinizin içine bakıyor, mimiklerini, vücut dilini tam da olması gerektiği gibi kullanıyor: Ne bir aşırılığı var ne de fazla mütevazi. Babasının enerjisini, annesinin asaletini almış: ortaya acaip bir karma çıkmış!
Evrenden gelen pozitif mesaj: Evrencan Gündüz

Beyza Sinem Çağlar: Seni tanıyarak başlayalım.

Evrencan Gündüz: Ben Evrencan Gündüz. Yarışmaya İstanbul’dan katılıyorum. Bundan birkaç sene önce bir müzisyen olarak herhangi biryerde röportaj vereceğim aklıma gelmezdi! Kendimi hep bir bilim insanı olarak görüyordum. En büyük tutkum ve işim ve aslında hobim olan müziğin insanları bu denli etkileyeceğini hiç düşünmemiştim. Zevk alarak yaptığım müziği ve insanlarımızı severek bir aile oluşturdum. Hayatımı da aileme, sevdiklerime ve Ülkeme adayarak devam ettirmek isteyen, Şubat ayında 22 yaşında olucak, 1 metre 90 santimlik bir çocuk adamım. 

IMG_31722

BSÇ: Müziğe nasıl başladın?

EG: İlkokul korosunda şarkı söylüyordum. Bir arkadaşımın da piyano çalışını görüp, aileme “ben de, ben de! …” gibi bir ısrarla, 2 sene piyano dersi aldım. Sonrasında ortaokuluda kendi kendime, arkadaşlarımın da küçük tavsiyeleriyle başladığım gitarı öğrenmeyi söktüm. Sonra da hemencecik sokaklara atıldım.

BSÇ: Hangi enstümanları çalabiliyorsun? 

EG: Piyano, gitar, ukulele, biraz perküsyon ve bu sıralar bas gitar üzerine kendi başıma master yapıyorum A bir de yanımdan ayırmadığım bir ağız trompetim var

BSÇ: Vapur ve sokak müzisyenliği nereden çıktı?

EG: Bir gün vapurla Kadoköy’den Beşiktaş’a geçerken “vapur müziğinin” var olduğunu keşfettim bir grup müsizyeni dinleyerek, çok hoşuma gitti! Dönüşte de aynı arkadaş grubuna denk gelmemle vapurdaki maceram başlamış oldu. Sonrasında bir sokak amfisi ve kuzenimin verdiği yeşil tefi ayağıma takarak performans sanatını kendi tecrübelerimle keşfetmiş oldum.

BSÇ: Nasıl bir anda girdin hayatlarımıza? Her yerde seni görür, seni duyar olduk. Hiç şikayetçi değiliz tabi ama. 

EG: Dediğim gibi, kendi kendine bulaşan iyi bir virüs gibi yayıldık. İnsanlar aslında kendi kendilerine sahiplendiler beni. Bir de hayatımda doğru ve sevgi dolu insanlarla karşılaşmak gibi bir şansım var benim. Bu gerçek hayatta da böyle, sosyal medyada da böyle. Benim sadece yaptığım şeyi severek yapmam ve olduğum kişi olmam onlara yetti. Ve tabi senin de dediğin gibi, ben de bu durumdan şikayetçi değilim.

Bunun yanında ben de onların hayatında doğru yerde olmak için var gücümle çalıştım ve çalışıyorum. Arkamda da ailem dediğim harika insanların desteğiyle, şu an olduğumuz yerdeyiz.

BSÇ: Babadan mı geçti müzik sevdası?

EG: Tabi ki küçük bir çocuğun kendini ve çevresini keşif anında, evde Türkiye’nin ve dünyanın en iyi gitar virtiözlerinden birinin olması, bir çocuğun kulaklarını müzikle doldurmuştur. Aynı zamanda annemin müzik zevki ve müzik seçimi benim müzik kirliliğinden uzak durmamı sağladı. Sonrasında babamın aslında “müziği anlama ve yeni tarzlar keşfetme” konusunda beni teşvik ettiği çok yer oldu. Andy Timmons ve Guthrie Govan gibi inanılmaz gitaristlerin Türkiye’deki konserlerine çok genç yaşta gitme şansına eriştim. Gitaristliğimin gelişimi için çok önemli adımlardı.

BSÇ: İnanılmaz bir yeteneğin ve sesin var. Seni dinleyen herkes anında etkileniyor ve gelişimini merak ediyor. Nasıl oluyor bu? Ne kadarı genetik bu işin ne kadarı ilgi ve çalışma? 

EG: Aslında bir insanın yaşamındaki bir görevi de kendini ve yeteneklerini keşfetmesidir kanımca… Ben var olduğunu anladığım an üstüne koymaktan çekinmedim. İnternet çağında yaşayan hiçbir gencin, öğrenmek istediği bir şeyi bulamama gibi bir şikayeti olmamalı bence. Herşey sizin ne kadar istemenizle alakalı. Ben kendimi, sevmek istediğim müziğin ne olduğunu aramakla uğraşırken buldum. Ve hala da devam ediyor.

Bildiğim kadarıyla “Müzik geni” diye bir gen yok çocuklarınıza aktarabileceğiniz. Ancak tabii ki gen havuzunuzda bulunan özellikler fiziğinizi etkileyerek belirli yeteneklerin ortaya çıkmasına yol açıyor. Bu konuda ailemin “Mendelyev kanunları çerçevesinde” gen havuzuna teşekkürleri bir borç biliyorum.

Yani özetleyecek olursak yeteneği geçen şey çalışmadır. Ama hem çalışkan hem yetenekli olursanız …. Bulutlara kadar yolunuz var 

BSÇ: Cover yanında kendi şarkılarını da söylüyor musun sahnede? 

EG: Tabii ki söylüyorum. Hatta artık söylemediklerimi “Konser bitti sevgili dostlar. Başka bir konserde görüşmek üzere sevgiyle kalın” diyemeden “Ya ne olur Evrencan “Bulutlar”’ı çal diyen oluyor. Konserlerde hem kendi eserlerime hem de coverlara yer vermeye çalışıyorum. 

BSÇ: Daha çok jazz/blues seviyor gibisin, Türkiye’de bu tarzın ilerleyeceğini düşünüyor musun?

EG: Türkiye’de bu tarz aslında dinlediğimiz her kaliteli işte mevcut bence. Sadece aranjmanları yapanlar “her tarzda donanımlı bilgiye sahipler ama” şarkının yapısına göre onu nerede ve nasıl kullanacaklarını seçiyorlar. Çoğu zaman da seçmiyorlar. Benim yaptığım müzikte daha az seyirci kaygısı ve daha çok “olduğu gibi kabul etme” durumu var. İnsanlar bunu seçtiğinde -ki çoğu zaman bunu seçmek için baştan hazırlar- kendilerini beklentisiz bir anın içinde, sadece müzikten keyif almaya odaklanıyorlar. İşte o zaman ne Jazz, ne Blues, ne Türkü... Önemi kalmıyor hepsi akışkan bir şekilde birbirleri ile iç içe geçiyor. Ve işte Müzik... 

BSÇ: Üniversitede de Su Ürünleri Mühendisliği okuyormuşsun, o nereden denk geldi? Var mı ilgi, yoksa puan mı orayı tuttu? 

EG: Puanım çok yüksek değildi ancak mühendislik okuyorum. Fakat ikinci tercihimdi, isteyerek kazandım diyebiliriz rahatlıkla.

BSÇ: Ünlü bir babanın oğlu olmak zor mu? Gölgesinde kalmaktan çekiniyor musun? Yoksa avantajları var mı?

EG: Ünlü bir babanın oğlu olmak, sana doğuştan verilen yetenekler gibi, bir sorumluluk. Bunu sorumluluk olarak alıp almayacağın da aslında sana bağlı. Ben sahnede istemesem de yaptığım hareketlerle bir şekilde babamı hatırlatıyorum insanlara. Bunu yapmak keyifli. Unutulmaması gereken bir sanatçı. Sevgi yolumuz bir. 

BSÇ: Evrencan ve Uzaylılardan bahsedelim. Kimden oluşuyor grubunuz? Nasıl bir araya geldiniz?

EG: Bas gitarist Salih Yeniev, Rahmetli babamın basçısıdır. Kendisi babamın vefatından sonraki ilk yaz maceramızda oradan oraya durmayan konser trafiğinde, hayatta kalma başarısını göstererek Uzaylı olmaya hak kazanmıştır. Bateristimiz uzun yıllardır her zor zamanımda arkamda olan, her konser öncesinde yaşadığı ve okuduğu Edirne’den sadece sevdiği işi yapmaya gelen genç bir adam, Uğurcan Mamuzlu. Dilan Balkay, grubumuz 4 kişi olduğunda renk saz arayışında karşıma bir sokak konseri etkinliğinde denk gelen cıvıl cıvıl ve olağanüstü müzik yeteneği olan bir kadın enstrumanist. Edward Pithey ise ben daha sokakta halinden mutlu bir ergenken tanıştı benimle, beraber çalmak istediğini söyledi. Ve şimdi hepimiz beraberiz. 

Bunların dışında kendini Uzaylı hisseden Ozan Tura, Seçkin Özumutlu, Onur Şekercioğlu, Deniz Fender gibi bizimle beraber sahne alan çok yetenekli ve değerli müzisyen arkadaşlarımız da var.

BSÇ: Yeni albüm yolda galiba… 

EG: Evet, yine zorlu ve uzun mesai isteyen ancak yine de keyifli bir albüm sürecindeyim. Şikayetçi değilim fakat zor olmadığını da söyleyemeyiz. Mart ayına yetiştirmeye çalışıyorum. 

Bu albüm bir iki sürpriz dışında zaten insanların sosyal medyadan dinleyip, büyük bir heyecanla beklediği şarkılar. Sadece telefonların kilidini kapatıp, sesi kökleyip dinleyebilsinler istiyorum. Aslında ben de onu yapmak istiyorum. 

BSÇ: Nerelerde çıkıyorsunuz? 

EG: Aslında anlaşabildiğimiz her yerde, ancak bu konuda bazı olmazsa olmaz kurallarımız var ve maalesef İstanbul dışındaki kentlerine ulaşmakta zaman zaman zorlanıyoruz. Her şehirde seyircilerimizle beraber olmak en büyük isteğimizdir. Her ay İstanbul, Ankara ve İzmir’de en az bir konserimiz oluyor. Çeşitli etkinliklerde yer alıyoruz. İnternet sitemden halka açık etkinlikleri düzenli olarak paylaşıyoruz. 

Yazları ise genelde Ege’de oluyoruz. İzmir, Çeşme, Muğla ve zaman zaman Antalya civarlarında programlarımız oluyor. Ve tabii ki İstanbul’da yaşadığım için İstanbul’un bir köşesinde ya da Moda sokaklarında spontane bir konserimde beni yakalayabilirler.

BSÇ: Yurt dışı hayalin var mı? Hiç bu konuda bir adım atma fırsatı buldun mu? 

EG: Yurt dışı konser istekleri geliyor. Hatta İngiltere’de biri Jazz festivali olmak üzere konser verdik. Avustralya, Kanada, İngiltere, Almanya gibi ülkelerden konser teklifleri alıyoruz. Ancak şu an gerek albüm gerekse yürüttüğümüz bir-iki proje nedeni ile yoğunluktan bunları değerlendirme fırsatım olmadı. 

İngilizce beste çalışmalarım var. Kafamda bazı melodiler bazı fikirler var ama o hissiyatı yakalayabilmem için orada olmam gerekiyor. Bence buna başlamak için en iyi yer de İngiltere ve Amerika. Şimdilik burada bitirmem gereken işler var. Olabildiğince emin adımlarla ve hızlı şekilde bitirip, yani benim tabirimle tohumları toprağa ekip, onları büyümeye bırakmam gerekiyor önce. O yüzden bugünleri bir hazırlık süreci olarak görebiliriz. 

BSÇ: Sen sahnede sıradan bir müzisyen gibi değilsin acaip biz enerji yayıyorsun dinleyenlere. Bu büyüyü nasıl sağlıyorsun? Ne hissediyorsun sahnede? 

EG: Ortada bir sihir yok aslında. Sahnede meditasyon halindeyim. Aslında birşey düşünmem gerekmiyor. Şu an senle konuşurken bile Nat King Cole çalıyor kulağımda. Hayatımda her zaman dikkatimi dağıtan şeyler oluyor. Ama o sahnede sadece bildiklerimi bildiğim gibi aktarıp, biraz da insan tanıyarak, akışta oluyorum... Bu da seyirciye, kendi olması gerektiği hatırlatıyor. Seyirciler aslında bildikleri şeyleri tekrar hatırlıyorlar. Yani sihir insanın kendisinde mevcut! 

BSÇ: Nedir müzik hayatındaki amacın? 

EG: Bu ülkede nesiller boyu bir değer olmak. Melodilerim ve sözlerimle genç nesile geçmişini hatırlatmak, unutturmamak ve geleceklerinin her daim kendi emek ve çabaları paralelinde parlak olacağını bilmelerini sağlamak. Ve aynı zamanda Dünya’da, Mars’t,a Jüpiter’de ve ruhlar aleminde, kısacası bütün Evren’de bizimle aile olacak herkese el uzatmak tabii. 

BSÇ: Özel sorulara gelelim. Aşık oldun mu hiç? Ve hayatında biri var mı şu an? Ve ne düşünüyorsun aşk hakkında? 

EG: Aşık olmasaydım bu iki albüm zor çıkardı diyebiliriz. Aşk; pazarlıksız ve ön koşulsuz bir şekilde bence neye kapıldığını fark etmek istemeyen bir durum. İsmini koymaya gerek duymadan, kendi durumunu ve karakterini yaratan bir olgu. Uzadıkça keyiflenen, zorlaşan, zaman zaman hırçınlaşan, onsuz eksik olma hali. Bu aralar zaman zaman eksikliğini hissettiğim biri var...

BSÇ:  Nasıl bu kadar pozitif olabiliyorsun? Acaip bir enerji, sıfır moral bozukluğu, yaşından olgun duruş ama aynı zamanda fırlama bir yapı. Hep mi böyleydin? Neler senin sen olmana katkı yaptı? 

EG: Pozitif olmak daha eğlenceli! Ve bedenimi ve ruhumu daha iyi hissettiriyor. Bilinçli olup hislerimi anlatabilecek bir varlık olduğum için etrafa karşılıksız bir sevgi yolluyorum. İnsan çok güçlü bir varlık. Farkında olmayı istemek lazım sadece. Hızlı şekil değiştirmenin biraz çılgınca geldiğini biliyorum. Ama içimdeki çocuğu var edemem ki, sadece kaybedebilirim. Onu beslemem gerekiyor. Kaybetmeyi göze bile alamam. 

Ailem daima “Sen ol”, “Biz daima yanındayız” dedi. Böyle de oldu.

BSÇ:  Müzik dışında neler yapıyorsun? Nasıl geçiyor bir günün? 

EG: Kendi başıma spor yapıyorum. Zamanım oldukça genel güç ve kondisyon programı olan “crossfit” yapıyorum. Ve ‘haftalık’ diye adlandırdığım, çocuklarıma da bırakacağım bir defterim var. Öğrendiğim herşeyi yazdığım, yaşadığım en mutlu anları kaydettiğim eski usul bir flashdisk. Eski basketbolcuyum, 2 numara olmak istedim ama hep 4 oynattılar Arada da yogacılık oynuyorum. Yeni hayalim ikinci kanalımı açıp deneyimlerimi insanlarla paylaşmak ve tabii ki özellikle yeni ve Türk müziğine katkı sağladığına/sağlıyacağına inandığım sanatçılar hakkında Blog yazmak.