Röportaj 08.03.2017 16:45

Egemen Bağış: Cumhuriyet tarihinin en icraatçı partisi olduk

Egemen Bağış: Cumhuriyet tarihinin en icraatçı partisi olduk

Serpin ALPARSLAN

Eski Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış ile Kahve sohbetinde merak ettiğim tüm sorularımı yanıtladı.

15 Temmuz gecesi hakkında yorumunuzu alabilirmiyim?

15 Temmuz’da yaşadığımıza darbe girişimi demeyi de doğru bulmuyorum. Bence 15 Temmuz gecesi yaşananlar darbe girişimi değildi amaç, kargaşa hatta mümkünse iç savaş çıkartmaktı. Çünkü 15 Temmuz’da, darbe yaptırma konusunda dünyanın en tecrübeli istihbarat örgütü, darbe yapma konusundaki en tecrübeli orduya bu kadar acemice bir iş yaptırmazdı. 15 Temmuz’da asıl hedef, Türkiye’de bir kargaşa, mümkünse bir iç savaş çıkartmak. O kargaşa ortamında bu milleti birbirine kırdırmaktı. Ortadoğu’da ki haritaları değiştirmekti. İsrail’i yerelde koruyacak devletçikler oluşturmak, bir Nusayri Devleti oluşturmak, Suriye ve Irak’ı parçalarken Türkiye’yi de istikrarsızlaştırarak, buna seyirci kalmaya zorlamaktı. Allah’ın hesabı, bunların tuzaklarının üzerine galip geldi yine.

Sayın Bakanım; referandum sonucu ne olur?

16 Nisan’da evet oyu 49.5’te kalırsa, Türkiye 10 yıl belini doğrultamaz Ben, bu paket mecliste görüşülürken, aslen Siirtli olduğum için 56,56 ile geçer diyordum. Ama gördüğüm tablo Van’a doğru gidiyoruz. 65,65’e doğru gidiyoruz. Allah korusun hayır çıkarsa; hem ekonomik hem siyası bir kaos ve kargaşa ile karşı karşıya kalırız. Bayrağını seven ülkesini seven her bir vatandaşımızın EVET demesi gerekir. Kimlerin hayır kampanyası yaptığına bakarsanız zaten olay net bir şekilde ortaya çıkıyor. Hayırcılar PKK, FETÖ, DHKP-C milletin vicdanında yargılanıp müebbet muhalefete mahkum olmuş ana muhalefet partimiz CHP ile işbirliği yapıyor. Bu saydığımızla işbirliği yapıyor. Huzur için istikrar için bize bu sistem lazım.

Başkanlığa Giden Yolda Anayasa Değişikliği Süreci nasıl oluştu?

Reformist AK Parti’nin gecikmeli de olsa Başkanlığa giden yolda, anayasa değişikliği süreci   2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi ismiyle kurduğumuz siyasi hareket 15inci yılındayken açık ara farkla Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en icraatçı partisi  oldu. 

Bu icraatları da ikiye ayırmamız gerekiyor: 

Birincisi bugüne kadar yapılan hizmetler, ikincisi ise reformlardır. Hizmetler konusunda çok şükür ciddi engellerle karşılaşmıyorken kamuyla ve sistemle ilgili yapısal değişiklikler de başta muhalefet, her türlü bürokrasi, Türkiye’nin kronik sorunlarının devamını isteyen bir kısım medya, aşağılık akıl, kamuda her kuruma sızmış FETÖ ve burada daha saymadığımız birçok yapının mantık sınırlarını bile zorlayan dirençleriyle karşılaştık.   Türkiye’yi ileriye götürecek, kendisini yavaşlatacak olan zincirleri kıracak, daha demokratik, bölgesinde lider ve dünyada söz sahibi olacak bir ülke olmasına yol açacak reformlar, yasa değişiklikleri sürekli ve gerilimi had safhaya tırmandıracak şekilde engellenmeye çalışıldı. 

Başarılamadığı takdirde süreçleri uzatmakla yetindiler.   TBMM’de anayasa değişikliği madde madde oylanırken de aynı gerilimi gördük. Bu gerilimi manipülasyon yaparak kullanan karşıt güçler en baştan beri reformlara bir şekilde çelme takmaya çalıştı. Toplumsal birliğimize darbe vurma uğruna da olsa. Yoksa Cumhurbaşkanlığı Sistemi çok daha önceleri gündemimizde olacaktı. Rahmetli Özal’ın, Demirel’in ve daha birçok siyasetçi ve siyaset bilimcinin ciddi ciddi düşünüp önerdiği (Başkanlık Sistemi adıyla) bir hükümet yapısı değişikliğidir. Dikkat ettiyseniz hükümet yapısı değişikliği dedim. Yani halkın zihnini bulandırmaya çalıştıkları gibi rejimsel bir değişiklik değil.   

Peki şuan son çalışılmış haliyle “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” aslında nedir? ne anlamalıyız?

Öncelikle halkı kandırdıkları gibi bir rejim değişikliği değildir. Türkiye Cumhuriyeti laik, sosyal bir hukuk devletidir ve öyle kalacaktır. Yapılan değişiklik ifade ettiğim gibi hükümet sistemi değişikliğidir. Yürütmedeki iki başlılığı kaldıracak (Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu) ve halka karşı tek sorumlu halkın seçtiği Cumhurbaşkanı olacak ve parlamento dışından kabineye atadığı bakanlar ile yürütme yetkisi kendisinde olacaktır. Halkın büyük çoğunluğun desteğini alamayan, milletin değerlerini benimsemeyen biri artık Devlet etkinin dizginlerini asla ele geçiremeyecek. Yani bu süreç aslında milli iradeyi kuvvetlendirecek. 

Yasama yetkisi ise Mecliste olacaktır. Cumhurbaşkanı ise yasa teklif etme yetkisine sahip olmayacaktır. Yani eski sistemde olduğu gibi yürütme yasa yapıcıların içinden seçilmeyecektir. Yasa yapıcılar yani milletvekillerinin oluşturduğu Yüce Meclisimiz yasa yapmada tek yetkili olacaktır. Bu da gösteriyor ki yasama ve yürütme birbirinden tamamen ayrılarak kuvvetler ayrılığı ilkesi daha da belirgin olacak. Şunu da eklemeliyim ki Cumhurbaşkanı da Meclis de genel seçimlerle belirlenecektir. Tüm güçlü ülkelerin istikrarı yapısal bir güven altına alarak koruyan ülkeler olmaları tesadüf değildir.   Parlamentonun devre dışı kaldığı ve diktatörlük geliyor iddiaları asılsızdır. Zira Cumhurbaşkanı parlamentonun koyduğu kanunlar içerisinde görevini ifa edecek, onayladığı bütçe ile icraatlarını yapacak, seçimle gelecek ve seçimle de gidecektir. Halkımızın da şahit olduğu üzere o kadar çok hükümet kurulup düştü ki ülkemiz istikrara hasret yıllar geçirdi. Bunu haketmiyoruz. 

Tarihimiz ve dinamiklerimiz bizim zaman kaybetmeden zirveye doğru yol almamız gerektiğini dayatıyor. Vesayetçi yapılar, iç ve dış mihrakların çalışmaları, ekonomik krizler bu ülkenin ayak bağı olmuştur. 

Cumhurbaşkanlığı Sistemi koalisyon ihtimalini de ortadan kaldırarak istikrarın önünü açacaktır.   Yasama ve yürütme arasında oluşabilecek bir gerilim halinde seçime gitmek sorunun çözümüdür. Bu da halkın takdirine başvurmaktır, bir nevi halk denetleyicidir. Halkın bu kadar belirleyici olduğu bir yürütme ve yasama yapısı daha demokratik olacaktır.

Sayın Bakanım; İşsizlik ülkemizin en büyük sorunlarından biri istihdam seferberliği işsizliğe can suyu katar mı?

Serpin Hanım, daha evvel de birkaç yerde bu mesajı verdim. Yatırım ve sermaye güvercin gibidir. İş bulabilmek, ekonominin büyümesine bağlıdır. Ekonominin büyüyebilmesi için ise istikrar gereklidir. Çünkü yatırım, sermaye, güvercin gibidir. Tedirgin olduğu yerde durmaz. Kendini emniyette hissettiği yere konar.

AB Bakanı olduğunuz zaman ne gibi engeller ile karşılaştınız? 

AB Bakanlığı yaptığı dönemde arıza çıkaran Avrupa ülkelerine, kimi gün Anzar balı, kimi gün Siirt fıstığı kimi gün de Antep baklavasını önerdim.

Nasıl yani?  

Avrupa’da Türkiye’ye karşı arıza çıkarmaya kalkanlara, ‘Baklavamızın tadına bakın sizin de moraliniz yerine gelir’, Aznar balı ve Siirt fıstığı size ihtiyaç duyduğunuz enerjiyi sağlar dedim. Ve Allah nasip etti. Bakanlığı bırakmadan 3 gün evvel, Yunanistan’ın markajına rağmen AB Komisyonu’na Antep baklavasını tescil ettirdim. Yunanların kendilerine kapmaya çalıştığı baklava ismini, Gaziantep baklavası, coğrafi tanım olarak AB kayıtlarına geçtik. Yok öyle yağma, bizden öğrendiği baklavayı kötü yapan Yunanlı, onu sahiplenmeye kalkacak. Yedirmezler, biz de yedirmedik çok şükür.

 Sayın Bakanım; 12/15 Şubat tarihlerinde Sayın Cumhurbaşkanımız ile körfez ülkelerine yaptığınız seyahatte neler gördünüz?

 Sayın cumhurbaşkanımız ile körfez ülkelerine son yaptığımız seyahatte şunu gözlemledim.

Çok eski bir ortak geçmişe sahip olduğumuz Körfez coğrafyasıyla özellikle 2007’den sonra ekonomik,sosyal ve kültürel birçok alanda ortak işbirliğine girdik. Dış politikada uzun yıllar kendi kabuğuna çekilmiş olan Türkiye’miz Ak Parti iktidarından sonra ülke ülke dolaşarak ikili ilişkileri geliştirerek siyasi, ekonomik,eğitimsel,kültürel ve sosyal anlaşmalar ile kendi etki alanını ve cazibesini artırmıştır.

Ortadoğu'daki sermaye sahipleri 16 Nisan sonrası Türkiye'ye çok ciddi yatırım planları yapıyor. Ülkemizde siyasi istikrar güvence altına alındıktan sonra ciddi bir yatırım  dolayısıyla istihdam söz konusu.