Röportaj 14.05.2021 09:15 Güncelleme: 14.05.2021 09:18

"DÜNYA İNSANLARI İLE BAĞ KURMAK İÇİN EN ÖNEMLİ ARACIMIZ DİLDİR"

Yunus Emre Enstitüsü (YEE) Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş: İnsanı ve kültürü oluşturan, dört temel unsur birincisi dil, ikincisi düşünce, üçüncüsü davranış, dördüncüsü de duygudur. Dolayısıyla başka bir topluma ikinci kültüre biz bunu aktarabilmemiz için buradan yakalamamız gerekiyor.
"DÜNYA İNSANLARI İLE BAĞ KURMAK İÇİN EN ÖNEMLİ ARACIMIZ DİLDİR"

NEŞE BERBER

Sadece Türkiye'de değil, dünyada bilinen ve Anadolu'da, Türkiye'de yetişmiş her insanı etkilemiş mutlaka bir sözünü, bir deyimini, bir şiirini ya da bir ilahisini bildiğimiz bir isim Yunus Emre… Onu bilmeyenimiz yok. Yunus Emre Enstitüsü'nde Yunus Emre ismini almış olması onun duygusunu çalışanlarını da ister istemez etkilemiş. Ben genellikle konuklarım için önden sorular hazırlamıyorum ama inanıyorum ki, bütün konuklarımla söyleşirken en derine inerek ruhuna kadar dokunuyorum. Bu sefer işim daha kolay oluyor. Çünkü karşımda dili, kültürü, sanatı, ruhu bilen ve insana dokunan bir kurum olan Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş vardı. ‘Yunus Emre hakikaten "Sordum Sarı Çiçeğe" diyor ya ona soruyor gerçekten. Çünkü Sarı Çiçeğin de can olduğunu biliyor, onunla konuşuyor sembol değil bu aslında ya da mucize de değil, yani Sarı Çiçeğin de can olduğunu biliyor ve onu bir insan gibi kendi yavrusu gibi seviyor. Bu olağanüstü bir şey.’ diyen Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş ile konuşuyoruz.

Yunus Emre Enstitüsü neler yapıyor? Türkiye için neden önemli?

2009’da kurulduk. Temel amacımız dünyanın her tarafında Türk dilini, kültürünü, tarihini, sanatını tanıtarak Türkiye ile bağ kuran, bir şekilde iş yapan ve Türkiye’ye karşı olumsuz bir algısı olmayan insan sayısını arttırmak. Tabi bunun için de bağ kurmak gerekiyor, yani bağ kurduğumuz insanla tabii ki Türkiye'nin itibarını, bilinirliğini, tanınırlığını arttırıyoruz. Bunlar doğal olarak stratejik hedeflerimiz oluyor.

Tüm dünyadan insanlarla Türkiye arasında nasıl bir bağ inşa ediyorsunuz?

Dünya insanları ile bağ kurmak için en önemli birinci aracımız dildir. Çünkü dil ile birlikte yani dilinizi öğrettiğinizde zaten size dair her şey gidiyor. Çünkü birey dilden oluşur, dil yaratmanın ilk adımıdır, dil olmadan tasavvur olmaz, dil olmadan tasavvufi bir düşünce olmaz dolayısıyla dil aslında hepsini içeriyor, hepsini kapsıyor. Onun için de dil öğretiyoruz.

Peki dil öğrenme ihtiyacı olmayan yerlerde ne var?

Orada da kültür ve sanat. Kültürü de biz sadece güzel sanatlar olarak tanımlamıyoruz. Kültürü bir işi yapış şekli olarak tanımlıyoruz. Bir işi nasıl yapıyorsanız, her işi öyle yapıyorsunuzdur. Bir resim sergisi, bir tiyatro, bir sanat eseri tek başına kültür değildir. Bir işi yapış tarzınız da kültürdür. Dolayısıyla çocukluğunuzdan beri yaşadığınız toplumda kazandığınız edinimleri başka bir ülkede gösterdiğinizde çok kıymetli olabiliyor, insanlarda bir değişim olabiliyor ve yeni bir kapı açılabiliyor.

Türkiye'yi tanıtmak için tüm dünyada çalışmalar yürütüyorsunuz ve Türkiye'nin dış politikasında aktif bir rolünüz var.

Biz Enstitü olarak ilk adımı atarak tanışmayı sağlıyoruz, ondan sonra tabii ki ticari ataşelerimiz var, askeri ataşelerimiz var vs onlar kendi alanlarına dair bağ kuruyor. Türkiye'yi böyle bir marka olarak dünya ile buluşturduğumuzda, Türkiye derken kastımız Türk insanı, Anadolu insanını tanıtıyoruz. Ne ile? Sineması, müziği, folkloru, yemeği ile bu bizim tarzımız bizi biz yapan şey ne ise onu aktarmaya çalışıyoruz.

Suriye Azez'de bir kültür merkezi açtınız biraz ondan bahsedelim.

Orada on yıldır devam eden bir savaş var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti sonunda uzaktan gelen müdahalelerle bu sorunun çözülemeyeceğini gördüğü için kendisi müdahale etti ve üç hareket sonrasında güvenli bir bölge oluşturdu. Güvenli bölgede şu anda 4-5 milyona yakın insan yaşıyor, bu da Suriyeli toplam nüfusun dörtte biri yani yüzde 25'ine denk geliyor. Güvenli bölge olduğu için herkes artık oraya sığınıyor, Türkiye'den de oraya geri dönüşler var ve orada devletimiz her türlü altyapıyı kuruyor. Bizden altı ay önce orada bir merkez açmamız istendi ve altı ay içerisinde biz bu merkezi donattık. Bununla birlikte faaliyetlere başladık şu anda orada Türkçe öğretmenleri yetiştiriyoruz, yoğunlaştırılmış Türkçe kurslarımız var.

Güvenlik duvarından geçtikten sonra rahatlıkla gelip kütüphanelerde Türkçe kitaplar okuyabilecekleri, etkinlikler yapabilecekleri ve ayrıca bilim, sanat, kültür, müzik gibi farklı alanlarda atölyeler oluşturuldu.

Dolayısıyla Yunus Emre'nin burada temel yaptığı iş insanın içindeki o iyi ve güzeli ortaya çıkartmak, 72 millete aynı gözle bakmak.

‘YUNUS EMRE ANLAYIŞI O KADAR GÜZEL OTURUYOR Kİ’

Baktığınızda 700-800 yıl önce, Anadolu'da Moğol saldırıları ile Selçuklunun yıkılması ile birlikte, Anadolu'da kargaşanın olduğu bir dönemde Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre gibi bütün bu Anadolu'daki kültürü oluşturan kişiler ortaya koymuş.

AHİ EVRAN ANLAYIŞI

Diğer taraftan Ahi Evran var yani Türklerdeki teşkilatçılığı sistematik bir yapıya dönüştürüyor. Çünkü Ahilik teşkilatı esnaflık aynı zamanda onun etnik değerleri ile birlikte ve bunlar öyle bir tohum, öyle bir maya toprağa mayalıyor ki, Osmanlı bunun üzerine kuruluyor. Avrupa'da hümanizm dediğimiz insan sevgisi ve benzeri insan psikolojisi, aydınlanma çok sonra ortaya çıkıyor. Ama Anadolu'da temel felsefe olarak da can felsefesi diyoruz, biz Enstitü olarak da böyle görüyoruz. Can dediğimiz şey, toprak da can, ağaç da can, insan da, hayvan da dolayısıyla özellikle pozitif ayrımcılık yapmamız gerekmiyor.

“Anadolu'nun özü üzerine Osmanlı kuruluyor”

Anadolu'nun özü üzerine Osmanlı kuruluyor ve Osmanlı hiçbir topluma öteki diye bakmıyor. Bugün Avrupa Birliği'nin üç temel ilkesi vardır; malların, hizmetlerin ve insanların serbest dolaşımı, baktığımızda Osmanlı'da bunun ötesi var, çok daha ilerisi var ve kuralları var, herkes üretiyor ve mutluluk içerisinde yaşıyor.

“DÜNYAYA ANLATACAĞIMIZ ÇOK ŞEY VAR”

Baktığınızda biz Yunus Emre Enstitüsü olarak dünyaya anlatacağımız, gösterebileceğimiz o kadar çok şey var ki, yani bakıyorsunuz 14-15. yüzyılda Kayseri'de, Edirne'de müzik terapisi var yani başka coğrafyalarda akıl hastaları işkence ile öldürülürken, Anadolu'da tedavi edilebileceği düşünülmüş. Yani söylemek istediğim insanlar, felsefi olarak bu düşünceye sahip olunca, o zaman insanın yani bizim literatürde letafet başka zihni de açılıyor yani kreativitesi, üretkenliği, yaratıcılığı da açılıyor ve güzel eserler yani çağının ötesinde eser ortaya koyabiliyor. Onun için mimarimize bakın yani o mimarinin içerisindeki o estetik, zarafet ve aynı zamanda pragmatizm de var. Dolayısıyla Yunus Emre Enstitüsü olarak bizde ne var? Bir taraftan keşfediyoruz, yeniden anlamlandırıp, yeniden dünya standartlarında adeta paketliyoruz.

Japonya’da Yunus Emre Enstitüsü neler yapıyor?

Japonya'da bizim Mehteran takımımız var çünkü bir defa Mehter Takımı gitmiş Japonya'ya Tokyo'da gösteri yapınca çok beğenmiş Japonlar bunun üzerine biz Yunus Emre Enstitüsü kurulduktan sonra, bizden de talepler tabi maliyet çok yüksek yani uzak, çok dolu dolu götürmemiz gerekiyor bir konser için, biz de oradan müzisyenleri Türkiye'ye getirmek suretiyle, aletleri oraya götürmek suretiyle orada bir Japon Mehteran Takımı kurduk.

Yunus Emre Enstitüsü dünyanın nerelerinde var? Nerelerde ne yapıyorsunuz?

Şu an 52 ülkeyiz. Bir kaç yıldır uğraşıyorduk, şimdi Pekin'de merkezimizi açıyoruz. Bu sene 10 merkez daha açmayı planlıyoruz ama tabii bu birçok uluslararası ilişki ve anlaşmalara dayalı olduğu için o süreçler devam ediyor. Özellikle biz Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Çin, Almanya, Rusya'da yani dünyanın en önemli merkezlerinde varız. Diğer taraftan Avrupa Birliği, Balkanlar, Arap coğrafyasında da merkezlerimiz bulunuyor.

Merkez açılması için talep en çok hangi ülkelerden geliyor?

Önümüzdeki dönemde Latin Amerika, Afrika'ya biraz daha ağırlık vermek istiyoruz. Çünkü oralarda da çok ciddi talepler var. Merkezlerimiz en az 300-500 metrekare oluyor ki, bu merkezlere insanlar rahatça girip çıkabilsin, Türkçe öğrenebilesin, Türk kahvesi içebileceği keyifli bir ortama sahip olsun.

“GELİN TANIŞ OLALIM”

Bu şekilde tanış oluyoruz, birinci aşama çok önemli. Faaliyetlerimizde önceliğimiz Türkçe öğretimi, Türkçe öğretimine ihtiyaç yok ise kültür merkezi olarak diğer faaliyetlerimize devam ediyoruz. Bu faaliyetler çeşitli kültür sanat etkinliklerini kapsıyor. Büyüklü küçüklü birçok faaliyet düzenleyerek geniş kitlelerin yanı sıra yerel sanatçılarla buluşabildiğimiz etkinlikler sayesinden onlarla bağ kurmuş olmayı çok önemsiyoruz.

FİLİSTİN’DE SİNEMA FESTİVALİ

Yunus Emre Enstitüsü olarak Filistin'de ilk defa sinema festivali yaptık. Filistinli sanatçılar kendilerini orada ifade etsinler istedik. Diğer yandan Kosova'da ressamlara yönelik bir faaliyet düzenliyoruz. Çünkü kültürlerin, birbirine üstünlüğünün söz konusu dahi olamayacağına inanıyoruz. Gelin tanış olalım dediğimiz şey bu; merkezimizi onlara açtığımızda, onlar da kendilerini bize açıyorlar. Bizim tanışık olma isteğimiz 90’lı yıllara kadar devam eden yöntemlerin çok ötesinde.

Bosna Hersek'te de Türkçe okullarda seçmeli ders..

Bosna Hersek'te önceki Milli Eğitim Bakanımızla Bosna Hersek Milli Eğitim Bakanını buluşturduk ve bir anlaşma imzalandı. Türkiye'de Boşnak’ça, Bosna Hersek'te de Türkçe okullara seçmeli ders olarak girdi. Bunun alt yapısının oluşturulmasından itibaren on bin tane çocuk ve genç orta derece de okullarda Türkçe öğreniyor.

Bu kadarı ile yetinmeyerek ikinci etapta İstanbul İl Milli Eğitim ile birlikte Bosna Hersek'teki kantonlardaki Milli Eğitim Müdürlükleri arasında kardeş okul projeleri geliştirdik. Proje kapsamında şu ana kadar 5 bin kişi Bosna Hersek'ten İstanbul'a geldi, 3 bin kişi de İstanbul'dan Bosna Hersek'e gitti. Enstitü olarak bu proje için bütçe ayırmıyoruz, sadece o ilişkileri geliştiriyoruz. Oradan gelenler, yerel yönetimler, aileler ya da okul birlikleri karşılıyor tüm masrafları yani biz misafir getiriyoruz. Dolayısıyla tanışmanın bir üst seviyesine çıkmış oluyoruz.

“ASKERİ ÜSLERİMİZDE TÜRKÇE DERS”

Somali, Sudan ve başka yerlerde de askeri üstlerimiz var, bu askeri üslerde de biz Türkçe öğretiyoruz. Türkçe öğrendikten sonra da onlar subaylık, astsubaylık eğitimi alıyor ama Türkçe alıyor. Bu da önemsediğimiz konular arasında yer alıyor çünkü bu eğitimi alan bir asker ömür boyu Türkçe konuşuyor. Askerî anlamda operasyonlar Türkiye ile yürütüleceğinden, Türkçe ve Türk kültürü ile olan bu tanışıklığın kalıcı ve uzun vadeli bir ilişki olacağını görüyoruz.

SAĞLIKTA YUNUS EMRE DESTEĞİ

Sağlık Bilimleri Üniversite'si var, temel görevi de yurt dışında sağlık üniversiteleri kurmak. Çobanbeyli'de yine güvenli bölgede sağlık üniversitesi kuruldu. Üniversitenin eğitim dili Türkçe olacağından vakit kaybetmeden Türkçe dil öğretimine başladık. 

Türkçe yeterince destek görüyor mu?

Türkiye içerisinde biz kendi dilimiz ile eğitimi adeta ikinci sırada görüyoruz. Oysa kendi dilimizle eğitimi biz yurt dışında teşvik ediyorken, ülkemizde de teşvik edilmesi gerekiyor. Çünkü diğer dil ikinci dil olarak öğrenilir ama eğitim diliniz sizin anaokuldan üniversiteye kadar maruz kaldığınız dildir.  Üniversitede İngilizce ya da Fransız dili eğitimi aldıysanız sizin düşünce dünyanız burada, fiziken Türkiye'de olduğunuz halde başka başka yerlerde oluyor. Tabii ki yabancı dil öğrenmek insanın zihinsel, bedensel, ruhsal gelişimi için çok kıymetli fakat önceliğiniz anadiliniz olmalı.

Bu açıdan bakıldığında, bize ulaşan veri analizleri gösteriyor ki özellikle Amerika'ya giden Türkler, birinci kuşaktan sonra ana dillerini kaybediyorlar. Çünkü yeni gelen kuşaklara ana dili öğretilmiyor ama Ruslar gittiği bütün ülkelerde anadilini yaşatıyor. Bu bir bilinç meselesi; bu farkındalığın oluşması bakımında Cumhurbaşkanımız bu yılı özellikle “Yunus Emre” ve "Türkçe Yılı " ilan etti. Bu farkındalığı geliştirmemiz gerekiyor; ana dilini en geniş şekilde öğrenirken ikinci, üçüncü, dördüncü dili de öğrenmek.

Türkiye'de bile şu an farklı uygulamalar var. Anaokulunda kendi dilinden önce başka bir dil öğrenirse daha iyi olacağına dair yanlış bir inanış söz konusu. Bir birey ana dilini ne kadar iyi bilirse yabancı dili de o kadar iyi öğrenir. Bizim dilimizin itibarı dışarıda çok daha yüksek. Mesela Romanya'da şu an 600 kadar üst düzey yönetici ve bürokrat Türkçe öğreniyor; Kazakistan'da 8 bin kişi uzaktan öğretim modeli ile Türkçe öğreniyor.

600 BİN KİŞİYE ONLINE TÜRKÇE DİL EĞİTİMİ

Salgın sürecinde kapanmalar olunca Yunus Emre Enstitüsü ilk defa İtalyanlar için çevrim içi Türkçe eğitim başlattı; ilan verilir verilmez 400 İtalyan başvuruda bulundu. İlgi çok yüksek olunca çevrim içi eğitimleri bütün dünyaya açmaya karar verdik. Alt yapımız mevcut, hocalarımız var ve şu anda 60 bin kişi birebir haftada 6 saat Türkçe dersi alıyor. Ama biz bununla da yetinmek niyetinde değiliz, ilk hedefimiz 600 bin kişi. Latin Amerika'dan, Kostarika, Meksika'ya kadar insanlar, Türkçe öğrenmek için müracaat ediyor. Bu yoğun ilginin önemli sebeplerinden biri de dizilerimiz ve film endüstrimiz.

Türk dizileri ile Türkçe dil eğitimi

Kosova'da yeni bir proje başlattık; Türk dizileri ile Türkçe öğretimi. Bu çok yenilikçi bir şey. Katılımcıların kendi televizyonlarından takip ettikleri Türk dizilerinde bulunan tanışma sahneleri ile “tanışma” konusunu öğretiyorsunuz. Kursiyer daha önce söz konusu sahneyi izlediği için duygusal bir bağ oluşturuyor. Dolayısıyla Yunus Emre Enstitüsü olarak dil öğretimini sadece matematiksel bir düzen içinde değil; duygu, düşünce, davranış bütünü olarak veriyoruz. Bu yöntemleri modern bir şekilde kullanıyor ve geliştiriyoruz. Daha önce kullanılmayan bu yöntemleri Türkiye açısından müthiş bir kazanım olarak görüyoruz.