Vakıf Katılım web
Röportaj 22.12.2021 07:00

'Başarımı sanatımdan ayrı tutuyorum'

Genç yaşta dünya çapında başarılarıyle birçok ödüle sahip olan piyanonun genç yıldızı Can Çakmur, AKM Aspendos Salonu'nda vereceği konser öncesi sanat yaşamı hakkında konuştu.
'Başarımı sanatımdan ayrı tutuyorum'

SEMA SEZEN

Piyano’nun genç yıldızı Can Çakmur, bugün (22 Aralık) AKM Aspendos Salonu’nda 21.Uluslararası Antalya Piyano Festivali kapsamında dinleyici ile buluşacak. 2015 yılında, 5. Donizetti Klasik Müzik Ödülleri Yılın Genç Müzisyeni, 2017 yılı İskoç Uluslararası Piyano Yarışması birincisi, 2018 yılında Franz Liszt Weimar Müzik Üniversitesi’nin Uluslararası sanat yaşamına yaptığı katkılar nedeniyle Almanya’da DAAD ödülü ve yine aynı yıl 10. Hamamatsu Uluslararası Piyano yarışması ve Hamamatsu Oda Müziği özel ödülünü kazanan Çakmur 2019 yılında, BIS Records tarafından yayınlanan ilk solo albümünün başarısının ardından, Schubert’in Kuğunun Şarkısı (Schwanengesang) serisinin Franz Liszt düzenlemesini içeren SACD kayıdı, Ekim 2020’de yine BIS Records etiketi ile yayınlandı.
International Piano, Gramophone, Diapason, Pizzicato, Crescendo, Andante, Piano News, American Record Guide gibi uluslararası önemi büyük birçok mecrada eleştirmenlerden övgü dolu yorumlar aldı. Bunun yanında Diaposon dergisinin Diapason D’Or, International Piano ve Classica dergilerinin “Ayın Albümü” ödüllerini kazandı.

Can Çakmur ile 21.Uluslararası Antalya Piyano Festivali öncesi keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

-1997 doğumlusunuz. Genç yaşta dünya çapında birçok ödüle sahipsiniz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Genç yaşta gelen bu başarı size ne hissettiriyor?

Bir insanın başarılı olduğunu duyması mutluluk verici bir şey. Öte yandan “başarı” kavramının ve özellikle ödüllerin sanatın doğası ile ne kadar bağdaştığı konusunda şüphelerim var. Goethe, Wilhelm Meister’in, bir gezgin ozanın ağzından sanata dair muazzam birkaç şiir yazmış. Bu şiirlerden birinde gezgin ozan bir kralın huzurunda şarkı söyler. Söylediği şarkı ile kralı memnun eden ozana kral altın bir kolye vermek ister. Ozan bunun üzerine şu şekilde özetlenebilecek dizeleri söyler: “Altın kolyeyi bana verme, onu şövalyelerine ve şansölyelerine ver. Bırak onlar diğer yüklerinin yanında o altın yükü de taşısınlar.” Bu anlamda başarıyı objektif olarak görmeyi ve özellikle sanat ile ayrı tutmayı önemli buluyorum.

"ALBÜM KAYDI MÜZİKAL YAŞAMDAKİ BİR DÖNEMİN FOTOĞRAFI"

-Albümlerinizdeki başarınızla da klasik müzik camiasında övgüler alıyorsunuz. Sahnede performans sergilemekle albüm kaydında çalmanın farkları neler?

Konser vermek ile albüm kaydı yapmak bence iki farklı uğraş ve farklı yaklaşımlar gerektiriyor. Konser vermek anlık bir olay, aslında sadece yaşadığımız anda gerçekleşen ve sadece hatıralarımızda kalan bir tecrübe. Dolayısıyla konserde önceliğim her zaman dinleyiciyle iletişim kurmak. Albüm kaydını ise sanatçının müzikal yaşamındaki bir döneminin fotoğrafına benzetiyorum. Albüm kaydetmek anlık bir olgu değil birkaç günlük bir sürecin sonucu. Dolayısıyla albümdeki müziğin uyandırdığı reaksiyon önceden planlanmış ve çalışılmış olmalı. Bu çalışmayı yapmak özellikle hoşuma gidiyor çünkü albümde o dönemde özellikle önemsediğim estetik olguları gözlemleme ve bilinçli olarak kurgulama şansım oluyor. Ayrıca bu yaratı sürecinde ses teknisyeninin rolü kesinlikle küçümsenemez.

-Müzik yolculuğunuz nasıl başladı?

Çocukluğumdan beri ailem ile sıklıkla konserlere giderdik. Bu konserler sayesinde müziğe ilgim olduğunu fark ettim ve bir enstrüman çalmayı öğrenmek istedim. Daha sonra Güher-Süher Pekinel Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler projesinin desteği ile yurtdışında ustalık sınıflarına, festivallere katılma şansım oldu. Bu ortamlarda müzisyenliği profesyonel olarak yapma isteği duymaya başladım. Liseyi bitirdikten sonra üniversitede müzik eğitimi almak üzere Almanya’ya taşındım.

-Klasik müziğin sizi en çok çeken tarafı nedir?

Bu soruya cevap vermek oldukça zor açıkçası. Müzik biz ona değer atfettiğimiz düzeyde anlamlıdır en nihayetinde. Müzik (hatta daha genel bir düzeyde sanat) kendi yaşanmışlığıma eşlik ederken öznel bir düzeyde benim için değer kazanırken, sanatın kendi içindeki yaşanmışlığı da benim hayatım üzerinde bir etki yarattı. Bu sarmal ilişkinin sonucu olarak müziği başlangıçta bilinçsizce, daha sonra anlamlandırarak- zengin bir ifade aracı olarak görmeye başladım.

-Siz yurt dışında da eğitim aldınız. Ülkemiz ve yurtdışı müzik eğitimi arasında en belirgin farklar neler?

Türkiye haricinde başta Almanya olmak üzere Belçika, Fransa ve İtalya’da eğitim aldım. Burada bence en aydınlatıcı şey her ülkenin ekolünün ne kadar farklı olduğunu ve ne kadar farklı noktalara ağırlık verdiklerini görmekti. Bu anlamda bir Türkiye-Avrupa karşılaştırması yapmak ne kadar mümkün emin değilim. Klasik müziğin eğitim merkezleri (üniversiteler, özel eğitim kurumları) dışında yaşadığı sorunlar ise dünya çapında benzer görünüyor…

-Repertuvarınızı oluştururken nelere dikkat edersiniz?

Repertuvarımı olabildiğince geniş tutmaya çalışıyorum. Tabi ki sezonluk planlamanın getirdiği bazı kısıtlamalar var. Konser programlarının renkli olması çok önemli. Diğer bir yandan konser programlarında aşina olduğum eserler ve besteciler ile daha önce üstüne eğilmediğim eserlerin yan yana gelmesine özen gösteriyorum. Bir diğer unsur da kayıt programlarının konser programlarının aksine daha tek yönlü olması. Bu anlamda bir CD için ideal olacak bir program sıklıkla konser salonu için fazla tekdüze olabiliyor. Bunun da dengesini korumayı önemsiyorum.

"Bu iki besteci ile kendimi özgür hissediyorum"

-Çalmayı en çok sevdiğiniz besteciler kimler ve neden?

En sevdiğim bestecinin Schubert olduğunu söyleyebilirim. Schubert’in müziğinin kişiselliğine, doğrudanlığına yakınlık duyuyorum. Fakat Schubert çalmak büyük bir konsantrasyon gerektiriyor.

Müziği insanın aklında doğallıkla aksa dahi o doğallığa piyanoda erişmek zorlu ve sürekli dikkat isteyen bir süreç. Şu sıralar Schumann ve Brahms ile aram oldukça iyi. Sahnede kendimi bu iki besteci ile özgür hissediyorum. Son zamanlarda piyanoda katmanlar ve renkler üzerine çalışıyordum. Bu iki besteci de akorların ve çeşitli çizgilerin birbiriyle nasıl etkileşim içinde olduğuyla yakından ilgilenen besteciler. Bu anlamda müzikleri şu anda ilgimi çeken bu fikirleri uygulamama olanak tanıyor.

-Bundan sonraki hedefleriniz neler?

Önümüzdeki aylarda Schubert ve Schubert ile bağlantılı bestecilerin CD kayıtlarını yapmaya başlayacağım. Uzun soluklu, yıllar sürecek bir çalışma bu. Diğer bir yandan konserler devam edecek. Bu sezon içinde Türkiye’de İzmir, Adana ve İstanbul’da çalacağım. Mayıs veya Haziran ayında Adnan Saygun, Bartok Bela, Dimitri Mitropoulos ve George Enesdu’nun eserlerini kaydettiğim CD’nin lansmanı yapılacak.

-Uluslararası Antalya Piyano Festivali’nde sahne alacaksınız. Nasıl bir konser izleyeceğiz?

Bu konser için Schumann ve Schubert merkezli bir program hazırladım. Schumann’ın Papillions ve 2. Piyano Sonatı programın bir yarısını oluşturuyor. Papillions çeşitli vals ve polonezlerin oluşturduğu müzikal bir kaleydoskop adeta. 2. Piyano Sonatı ise daha klasik ve sıkı örgülü bir eser. Programın diğer yarısında Schubert’in D 959 Piyano Sonatı var. Bu eser dinleyiciyi 40 dakika süren bir yolculuğa çıkarıyor. Bence eserin en belirgin yanı ulaştığı duygusal derinlik ve çeşitlilik. Nuri Bilge Ceylan Kış Uykusu filminde bu sonatın ikinci bölümü son derece ddramatik bir şekilde kullanmıştı.